Hello dear friends. It's been a few years since I last visited Aksu. I used to work as a tour guide and every week I would visit Perge and the Aksu district with tourists. Aksu is a district very close to the center of Antalya, located about 20 km from the city center. Its proximity to the airport also makes it a convenient spot in terms of transportation. The area's natural and historical richness draws in both local and foreign tourists, making it a popular destination. The ancient name of this region is Pamphylia, which means "the place of all tribes". This name comes from the fact that different peoples have lived here throughout history. Even though I am a great admirer of the warlike Lycians it seems impossible to ignore the art of the Pamphylians. Sculpture art flourished here and many statues have survived to this day thanks to being buried underground. The district of Aksu gets its name from the Aksu river the most important water source in the region. In Strabo's Geography, which has been my bedside book for a long time, this river is referred to as Kestros. On the banks of the Kestros lies the magnificent city of Perge considered the capital of Pamphylia. However, this is somewhat debatable: was the capital Side or Perge? Both were among the most important cities of the Pamphylia region. I visited Perge first, then stopped by the nearby Kurşunlu waterfall and finally made my way to the Perge section of the museum.
Merhaba sevgili dostlar. Aksu taraflarına gelmeyeli birkaç yıl oldu. Eskiden her hafta turistlerle beraber Perge'yi ve Aksu ilçesini ziyaret ederdim. Aksu Antalya'nın merkeze çok yakın olan bir ilçesi. Şehir merkezine yaklaşık 20 km uzaklıkta yer alıyor. Havalimanına da yakın konumda olduğundan ulaşım açısından avantajlı bir yerdedir. Doğal ve tarihi zenginlikleri bu ilçeyi cazip hale getirir ve hem yerli hem de yabancı turistler tarafından sıkça ziyaret edilir. Bu bölgenin antik ismi Pamfilya. Tüm kabilelerin yeri gibi bir anlamı vardır. Bu da geçmişten bugüne bu topraklarda farklı halkların yaşadığı bir yer olduğundan kaynaklanır. Ben her ne kadar savaşçı Likyalıların büyük bir hayranı olsam da Pamfilyalıların sanatına kayıtsız kalmak pek mümkün görünmüyor. Burada heykeltıraşlık sanatı oldukça gelişmişti ve toprağın altında kalmaları sayesinde günümüze kadar ulaşmış pek çok heykel bulunmakta. Aksu ilçesi adını bölgenin en önemli akarsu kaynağı olan Aksu çayından alır. Uzun zamandır başucu kitabım olan Strabon'un Coğrafya kitabında bu nehrin adı Kestros olarak geçer. Kestros'un kıyısında Pamfilya'nın başkenti olarak görülen muhteşem Perge şehri yer alır. Gerçi bu konu biraz tartışmalıdır. Başkent Side miydi, Perge miydi diye. İkisi de Pamfilya bölgesinin en önemli şehirlerindendi. Ben önce Perge'yi gezdim, sonrasında yakındaki Kurşunlu şelalesini ziyaret ettim ve en son müzedeki Perge bölümüne uğradım.
This trip helped me relieve the stress of recent days. It was really good for me. This year I enrolled in two universities and am preparing for a third. Between exams, classes and all the running around I found myself constantly traveling between Ankara, Istanbul and Antalya. I arrived from Ankara the night before. Due to the travel fatigue I slept in almost until noon. For some reason, when I woke up Kurşunlu waterfall came to mind. I thought I'd go for a walk and relax. Of course, I couldn’t miss stopping by Perge first. 😊
Bu geziyle son günlerin stresini atmış oldum. Bana çok iyi geldi. Bu sene iki tane üniversiteye kayıt oldum, üçüncüsü için de hazırlanıyorum. Sınavlar, dersler, koşuşturma derken kendimi Ankara, İstanbul ve Antalya arasında mekik dokurken buldum. Bir önceki gece Ankara'dan geldim. Yol yorgunluğu falan derken neredeyse öğlene kadar uyumuşum. Uyandığımda Kurşunlu şelalesi aklıma geldi nedense. Gidip biraz dolaşıp dinlenirim diye düşündüm. Tabii öncesinde Perge'ye uğramamak olmazdı. 😊
On the Roads of Aksu - Aksu Yollarında
I first thought about how I should get to Aksu. I usually drive or ride my bike in Antalya. I also love walking. My craziness often comes out when I walk. 😊 I had never taken the tram in Antalya before. So, I thought why not and decided to start my journey by tram. When I arrived at the station the tram was about to arrive. I didn’t have to wait long.
Aksu'ya nasıl gitsem diye düşündüm öncesinde. Ben Antalya'da genelde araba ya da bisiklet kullanırım. Bir de yürümeyi çok severim. Genelde yürüdüğümde manyaklığım ortaya çıkar. 😊 Daha önce tramvaya hiç binmedim Antalya'da. Neden olmasın diye düşündüm ve yolculuğuma tramvayla başlamaya karar verdim. Durağa geldiğimde şansıma tramvay gelmek üzereydi. Çok beklemem gerekmedi.
When I first got on it was packed. There were mostly tourists and students. But a few stops later they all got off. I had boarded the Expo tram. The ride took a little over half an hour.
İlk bindiğimde içerisi tıklım tıklımdı. En çok turistler ve öğrenciler vardı. Ama birkaç durak sonra hepsi indi. Ben Expo tramvayına binmiştim. Yolculuk yarım saatten biraz fazla sürdü.
When I got off in Aksu I was greeted by this cute dog. The dogs in Antalya are huge and very gentle. So far, I haven't encountered any that have harmed anyone. But when I ride my bike past them they sometimes get angry and bark at me. I think they do this instinctively to protect their territory. I try my best not to disturb them while biking.
Aksu'da indiğimde beni bu sevimli köpek karşıladı. Antalya'nın köpekleri kocaman ve çok uysallar. Şimdiye kadar kimseye bir şey yaptıklarıyla karşılaşmadım. Ama bisikletle yanlarından geçtiğimde bazen bana çok kızıyorlar ve havlıyorlar. Sanırım bunu içgüdüsel olarak alanlarını korumak için yapıyorlar. Ben de elimden geldiğince bisiklet sürerken onları rahatsız etmemeye çalışıyorum.
My destination was Perge. I had to walk about 2.4 km. First I passed through a main street called İsmail Ogan. There are small shops and cafes along this street. A vehicle had stopped by the roadside, offering free lokma (a traditional sweet). They offered some to me and I accepted without much thought. I haven't had lokma in years since I gave up sugar. I guess it was time to make an exception.
İstikamet Perge'ydi. Yaklaşık 2.4 km yürümem gerekecekti. Önce İsmail Ogan adındaki ana caddeden geçtim. Burada küçük dükkan ve kafeler yer alıyor. Yol kenarında bir araç durmuş, hayır lokması dağıtıyordu. Bana da teklif ettiler ve fazla düşünmeden almış oldum. Yıllardır lokma yemiyorum. Şekeri bıraktığımdan beri. Sanırım bir istisna yapmanın vakti gelmişti.
I passed by a beautiful white mosque. This is the Aksu central mosque and its construction is not yet complete. It’s located in a square called Millet bahçesi. Directly across from it is the government building. I hope taking pictures of this structure isn’t forbidden. I don’t really follow photo restrictions unless they’re clearly stated. I’ve encountered them a few times in military and security zones. Recently I heard in a class that someone was warned while photographing the Ankara train station and told that taking pictures there could lead to a prison sentence. So, I guess there are places where such restrictions apply.
Güzel, beyaz bir caminin yanından geçtim. Burası Aksu merkez camii ve henüz yapımı tamamlanmamış. Millet bahçesi adlı bir meydanda yer alıyor. Tam karşısında hükumet konağı var. Umarım bu yapının fotoğrafını çekmek yasak değil. Ben açıkça belirtilmediği sürece fotoğraf yasaklarını pek takip etmiyorum. Askeri ve güvenli bölgelerde karşılaştım birkaç kere. Geçenlerde bir derste duymuştum. Ankara garının fotoğrafını çekerken biri uyarı almış, hapis cezası var diye. Bazı yerlerde bu tür yasaklar olabiliyor.
I walked past a small library, but it was closed. I wanted to go inside and take a look around.
Küçük bir kütüphanenin önünden geçtim ama kapalıydı. İçeri girip neler olduğuna göz atmak isterdim.
I also came across Perge Park on my way. In the park there are replicas of structures from the ancient city, greenery, a small cafe and this eye-catching tractor. From the note next to it, I gathered that a local farmer bought this tractor in 1952 and worked with it during a time when cotton was considered "white gold." After the farmer's death his family donated the tractor to the municipality.
Yolumun üstünde bir de Perge parkı vardı. Parkta antik kentteki yapıların kopyaları, yeşillikler, küçük bir kafe bir de bu traktör göze çarpıyor. Yan tarafındaki nottan anladığım kadarıyla bu traktörü bir yerli 1952 yılında satın almış ve pamuğun beyaz altın sayıldığı dönemlerde çiftçilik yapmış. Çiftçinin ölümünden sonra yakınları bu traktörü belediyeye vermişler.
I don’t know much about farming. That's one of my weaknesses. One of the two courses I enrolled in this year is about gardening. I’m eagerly waiting for it to start. Let’s see how it goes. 😊
Tarım işlerinden hiç anlamıyorum. Bu da benim bir eksikliğim. Bu sene yazıldığım iki kurstan biri bahçecilik üzerine. Merakla başlamasını bekliyorum, bakalım nasıl olacak.😊
Ancient ruins accompanied me along the way. On one side were the green plains and farmland of Aksu district with its greenhouses. I noticed this plant on the roadside and it reminded me of kumquat.
Yol boyunca antik kalıntılar bana eşlik ediyordu. Bir tarafta Aksu ilçesinin yeşil ovaları ve seralarının yer aldığı arazileri yer alıyordu. Yol kenarında gördüğüm bu bitkiyi ise kamkata benzettim.
I encountered some tourists on the road. In recent years tourists from China have also started visiting Antalya. Some agreements have been made with major tour operators in China. Next year I’m thinking about taking Chinese as an elective course at university. I think it would be nice to welcome our guests in their own language. Until now most tourists have come from countries like Russia, Germany and England.
Yolda turistlerle karşılaştım. Son yıllarda Antalya'ya Çin'den turistler de gelmeye başladı. Çin'in önde gelen tur operatörleri ile bazı anlaşmalar yapıldı. Önümüzdeki sene üniversitede seçmeli ders olarak Çince almayı düşünüyorum. Misafirlerimizi kendi dillerinde karşılamak güzel olur diye düşünüyorum. Bu zamana kadar en fazla Rusya, Almanya ve İngiltere gibi ülkelerden turist geliyordu.
At the Ancient City of Perge - Perge Antik Kentinde
Perge was once one of the most magnificent cities of Pamphylia. In his Geography, Strabo wrote that it was founded by the Achaeans who came to the region after the Trojan war. The names of these founders are inscribed on a plaque in the part with the towers. However, there is no archaeological evidence that Perge was colonized. It seems more likely that the newcomers integrated with the local population and advanced the city's life to a new level. When they arrived there were already people who had been living here since ancient times. Hittite inscriptions mention a city called Parha on the banks of the Kestros River and today it's believed that Perge is the continuation of this Parha. The city has hosted various civilizations including the Hittites, Persians, Macedonians, Romans and Byzantines. Its golden age was undoubtedly during the Roman period. Alongside the remains of structures from this era, many statues have also been unearthed.
Perge bir zamanlar Pamfilya'nın en ihtişamlı kentlerinden biriydi. Strabon coğrafyasında buranın Troya savaşından sonra bölgeye gelen Akhalılar tarafından kurulduğunu yazar. Kulelerin olduğu kısımdaki bir yazıtta bu kurucuların isimleri yazılı. Ancak Perge'nin kolonileştiğine dair arkeolojik bir kanıt bulunmuyor. Daha ziyade gelenler yerel halkla kaynaşıp kentin yaşamını bir ileri aşamaya götürmüş gibi duruyorlar. Geldiklerinde burada antik çağlardan beri yaşamlarını sürdüren bir halk vardı. Hititlerin yazıtlarından Kestros nehrinin kıyısında Parha adlı bir kentin olduğu biliniyor. Günümüzde Perge'nin bu Parha kentinin devamı olduğu düşüncesi üzerinde duruluyor. Şehir Hititler, Persler, Makedonlar, Romalılar, Bizanslar gibi çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış. En parlak dönemini şüphesiz Romalılar zamanında yaşamış. Bu dönemden kalma yapı kalıntılarının yanı sıra toprak altından çıkarılan pek çok heykel de bulunuyor.
After walking for a while I began to see the Perge theater in the distance. However, as I got closer I realized the ancient theater was closed, possibly for renovation. I decided to explore other parts of Perge, thinking I would visit the theater next time.
Bir süre yürüdükten sonra uzaktan Perge tiyatrosunu görmeye başlamıştım. Ancak yaklaştığımda antik tiyatronun kapalı olduğunu gördüm. Sanırım tadilat yapılıyor. Bir dahaki sefere diye düşünerek Perge'nin diğer bölümlerini gezmeye başladım.
At the entrance there were elderly women selling souvenirs. After passing them I entered the ancient city. During daylight saving time it stays open until 9 pm, which is great. Many important places in Antalya remain open late during the summer. From September 15th they switch to winter hours.
Girişte turistik eşyalar satan teyzeler vardı. Onları geçtikten sonra antik kentten içeri girdim. yaz saati uygulamasında burası akşam 21:00 kadar açıktı. Süper bir uygulama. Antalya'daki belli başlı yerler yazın geç saate kadar açık oluyor. 15 Eylül'den itibaren kış saatine geçiliyor.
The first structure we encountered when exploring the ancient city was the Perge city walls. Interestingly above the entrance gate, there is a shield that symbolizes the Pisidians. This likely indicates friendly relations between the Pergelians and the Pisidians, as the people of Perge were not warriors who would adopt a shield as their emblem. Rather than resisting Alexander the Great, they sent envoys while he was still in Phaselis and offered to accompany him to Pamphylia.
Antik kenti gezmeye başladığımızda bizi karşılayan ilk yapı Perge şehir surları. İlginç bir şekilde giriş kapısının üstünde Pisidyalıların işareti olan kalkanı görüyoruz. Bu muhtemelen Pergelilerin Pisidyalılarla dostluk ilişkileri içinde olduklarını gösteriyor. Çünkü Perge halkı kalkanı simgeleri olarak seçecek kadar savaşçı değildi. Büyük İskender'e karşı bırakın direnmeyi İskender daha Phaselis'teyken elçiler göndermişler ve kendisine Pamfilya'ya kadar eşlik etmeyi teklif etmişler.
So, war wasn’t the way of the Pergelians. They were artistic people and even established their own sculpture school. After entering the Pax Romana, a period of peace and prosperity, they even stopped building defensive walls. During that time Rome was ruled successfully by the emperors known as the Five good emperors and people didn’t suffer from war or famine.
Yani savaşmak Pergelilere göre değildi anlayacağınız. Bunlar sanatçı insanlardı. Kendi heykeltıraşlık okullarını bile kurmuşlardı. Zaten Pax Romana denilen barış ve refah dönemine girdikten sonra savunma duvarı bile yapmayı bırakmışlar. O dönem Roma 5 iyi imparator olarak bilinen imparatorlar tarafından başarılı şekilde yönetildi, halk savaş ve kıtlık gibi sorunlar çekmedi.
After passing the walls I arrived at the Twin towers, which have become a symbol of Perge. Only one of the towers is currently visible, as the other is undergoing restoration. These limestone towers part of the defense system, were constructed during the Hellenistic period, although this is still debated today. They were built to protect the city from external attacks and also served as watchtowers.
Surları geçtikten sonra Perge'nin adeta simgesi haline gelen İkiz kulelere ulaştım. Kulelerden bir tanesi şu anda restorasyonda olduğundan sadece tek kuleyi görebiliyoruz. Savunma sisteminin bir parçası olan bu kuleler kireçtaşından yapılmışlar. Helen dönemine ait oldukları tartışmalı da olsa günümüzde kabul görmekte. Şehri dışarıdan gelen saldırılara karşı korumak için yapılmışlar ve ayrıca gözetleme noktaları olarak da işlev görmüşler.
Next to the towers are the remains of the monumental gate. In Roman times such gates stood in front of prominent public buildings. Of course, this gate once had a roof, but today only the Corinthian columns remain. The gate was built during the reign of emperor Septimius Severus.
Kulelerin hemen yan tarafında anıtsal kapının kalıntıları yer alıyor. Romalılarda şehrin önde gelen kamu binalarının önünde bu tür anıtsal kapılar bulunur. Tabii ki bu kapının üstü kapalıymış, günümüzde ise sadece Korint başlıklı sütunları ayakta kalmış. Kapı İmparator Septimius Severus'un döneminde yapılmış.
Passing through the monumental gate I reached the ancient bathhouse. The thought of a bath in this heat was quite refreshing. Perge’s Roman bathhouse is top-notch, with nine rooms. At the entrance there’s a section called the palaestra, where combat sports, wrestling, athletics and other activities took place. Opposite it are the changing rooms.
Anıtsal kapıdan geçip antik hamama ulaşıyoruz. Bu sıcakta hamama gitme düşüncesi çok rahatlatıcı geliyor. Dört dörtlük bir hamam Perge'nin Roma hamamı. Tam dokuz tane odadan oluşuyor. Girişte palaestra dediğimiz spor yapılan bir bölümü var. Burada dövüş sporları, güreş, atletizm ve diğer sporlar yapılırdı. Tam karşısında soyunma odaları var.
The structure in the center of the changing room however, isn’t part of the bath. It’s a limestone quarry built by the Byzantines after the Romans. The Byzantines melted down the columns, statues and coins of previous civilizations and repurposed them for their own uses. Fortunately, some of these treasures remained buried underground and have survived to this day. Pagan beliefs and cultural elements were generally frowned upon at that time and ancient works of art were seen as unnecessary and invalid.
Soyunma odasının ortasındaki bu yapı ise hamama ait değil. Bu bir kireçtaşı ocağı. Romalılardan sonra buraya gelen Bizanslılar tarafından yapılmış. Bizanslılar burada önceki medeniyetlerden kalan sütunları, heykelleri, yapıların paralarını eritip kendi amaçları doğrultusunda başka şeylere dönüştürmüşler. İyi ki bunlardan bazıları toprak altında kalmış ve günümüze kadar gelip çıkmışlar. Eski pagan inançları ve kültür unsurları o dönemde genellikle olumsuz karşılanmıştır. Bu yüzden antik dönem sanatı eserleri gereksiz ve geçersiz olarak görülmüş.
In the niches there were once beautiful statues. During an earthquake these statues fell to the ground and were covered by other debris. This way they survived and have been excavated and today they’re displayed at the Antalya museum. I’ll share some of them with you later.
Bu niş adı verilen boşluklarda çok güzel heykeller varmış. Bu heykeller bir deprem sırasında zemine düşmüş ve diğer kalıntılarla örtülmüş. Bu şekilde günümüze kadar gelip çıkmışlar ve şu anda Antalya müzesinde sergilenmekteler. Onlardan bazılarını daha sonra sizlerle paylaşacağım.
This section houses the cold pool and next to it are the warm and hot rooms.
Burası da soğuk havuzun bulunduğu bölüm. yan tarafta ılık ve sıcak bölümler de yer alıyor.
The bathhouse had underfloor heating, much like modern Turkish baths. It’s one of the impressive examples of ancient Roman engineering and architecture. The oval cavities and channels below were designed to allow the circulation of hot air.
Yerden ısıtmalı bir hamam burası. Günümüzdeki Türk hamamlar gibi. antik Roma mühendisliğinin ve mimarisinin etkileyici örneklerinden biri. Alt kısımdaki oval boşluklar ve kanallar sıcak havanın dolaşmasını sağlamak için tasarlanmış.
Across from the bathhouse is Perge’s grand agora. It’s not an ordinary agora. In its day it sold not only meat, fish and heads but also luxury goods. Therefore it was later referred to as a macellum rather than an agora. Strabo mentioned that the Kestros river flowed into the sea, enabling sea trade to flourish in Perge. Although the city is located 12 km from the sea it had a connection to it via the river.
Hamamın çaprazında Perge şehrinin gösterişli bir agorası yer alıyor. Sıradan bir agora değil burası. Et, balık, kelle gibi gıdaların yanı sıra lüks tüketim malları da satılmış vakti zamanında. Bu yüzden bu yere sonradan agora değil Macellum demişler. Strabon Kestros nehrinin denize döküldüğünü ve bu sayede Perge'de deniz ticaretinin geliştiğini anlatır. Kent denizden 12 km uzakta yer alıyor. Buna rağmen nehir sayesinde denizle bağlantısı varmış o zamanlar.
In the center of the columned square stands a structure called a tholos, thought to have been used for religious purposes. It resembles the Tyche temple located in the center of the Side agora. After the Byzantines arrived they used this place as a sacred fountain.
Her tarafı sütunlarla çevrili meydanın ortasında tholos adlı bir yapı var. Bu yapının dini amaçlarla kullanıldığı düşünülmekte. Side agorasının ortasında yer alan Tykhe tapınağını andırıyor. Bizanslılar geldikten sonra burayı ayazma olarak kullanmışlar.
The agora contains columns of every order, including Corinthian, Ionian and Doric.
Agorada korint, iyon, dor dahil olmak üzere her tür sütun bulunmakta.
The gates are also quite interesting. Some open inward while others open the opposite way. The Pergelians did this to prevent crowding on one side. That way, some people would tour one street while others explored the back.
Kapılar da oldukça ilginç. Bazıları içeriye bazıları diğer tarafa açılmakta. Bunu Pergeliler bir tarafta kalabalık oluşmasın diye yapmışlar. Böylelikle bazı insanlar bir sokağı gezerken diğerleri arka tarafı gezerlermiş.
Although the ground looks like it’s covered in sand, there are actually beautiful mosaics underneath. There are also signs in front of the shops indicating what they sold. For example, in front of the fish shop there’s a plaque with a fish relief on it. This way even foreigners who came to the city could shop easily. They didn’t need to speak the language. The signs told them everything.
Yerler kumlarla kaplı gibi görünse de aslında kumların altında çok güzel mozaikler yatmakta. Ayrıca dükkanların önünde ne olduklarını anlatan tabelalar bulunmakta. Örneğin balıkçı dükkanının önünde üzerinde balık kabartması olan bir levha var. Bu sayede şehre gelen yabancılar da rahatlıkla alışverişlerini yapabilirlermiş. Yani dil bilmelerine gerek yoktu, işaretler her şeyi anlatıyordu.
After passing the agora you reach the aqueducts. These aqueducts were used to transport water from distant sources to the city and some sections have survived intact to this day. Near the aqueducts there’s also an impressive rainwater collection system. Thanks to this system rainwater was collected and flowed like a waterfall, creating a visually stunning effect.
Agorayı geçince su kemerlerine ulaşılıyor. Bu kemerler suyun uzak kaynaklardan kente taşınmasını sağlamak amacıyla kullanılmış ve bazı bölümleri günümüze kadar sağlam bir şekilde ulaşmış. Su kemerlerinin yakınında ayrıca hayranlık uyandıran bir yağmur suyu sistemi daha var. Bu sistem sayesinde yağmur suyu toplanıp şelale şeklinde akıyor ve estetik açıdan çok güzel bir görüntü oluşuyor.
Next to it are the remains of a church built by the Byzantines. Perge is known as one of the places Saint Paul visited during his missionary activities. Paul preached in various cities across Anatolia and Perge was one of the major cities in the region where he established churches.
Yan tarafta Bizanslılar tarafından yapılmış kilisenin kalıntıları yer alıyor. Perge Aziz Paul’un misyonerlik faaliyetleri sırasında bulunduğu yerlerden biri olarak bilinir. Paul’un Anadolu’daki çeşitli şehirlerde vaaz verdiği ve kiliseler kurduğu bilinir ve Perge bu bölgedeki önemli şehirlerden biri olmuştur.
After leaving the church I came across some cacti, which I love. I enjoy eating the cactus fruit, as well as making salads or grilling the leaves. In Turkey I’ve never met anyone who eats the cactus leaves. Usually only the fruit is consumed. Even though I knew I’d prick my fingers, I couldn’t resist eating the fruit. 😊
Kiliseden ayrıldıktan sonra karşıma çok sevdiğim kaktüsler çıktı. Ben bu kaktüslerin meyvesini de yiyorum, yapraklarından da salata ya da ızgara yapmayı seviyorum. Türkiye'de bu kaktüslerin yapraklarını tüketen birine hiç rastlamadım. Genelde meyveleri tüketilir. Parmaklarıma diken batacağını bilsem de, bu meyveleri yemekten kendimi alıkoyamadım. 😊
Fueled by the energy from the cactus fruit I set my sights on the stadium. The theater was closed, so I thought I’d at least visit the stadium. From these two structures alone, I think it’s clear how much the people of Perge valued performances and competitions. The stadium is estimated to have held around 12000 spectators. Compared to other stadiums from the Roman period, this can be considered quite large. The stadium is oval in shape and consists of seating areas known as the auditorium and the arena. Throughout history it hosted various events, including horse races, gladiator shows and combat sports.
Kaktüs meyvelerinin verdiği enerjiyle istikameti stadyuma çevirdim. Tiyatro kapalıydı, bu yüzden en azından stadyumla hasret gidermek istedim. Pergelilerin gösteri ve müsabakalara ne kadar önem verdikleri bu iki yapıdan yeterince anlaşılıyor bence. Stadyumun kapasitesinin yaklaşık 12 bin kişi olduğu tahmin ediliyor. Bu Roma döneminin diğer stadyumlarıyla kıyaslandığında oldukça büyük bir yapı olarak kabul edilebilir. Stadyum oval şekildedir. Oditoryum denilen oturma alanlarından ve arenadan oluşur. Burası tarih boyunca at yarışları, gladyatör gösterileri, dövüş sporları gibi çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapmıştır.
After touring the stadium I bid farewell to Perge’s sleepy cats and headed to Kurşunlu waterfall.
Stadyumu gezdikten sonra Perge'nin uykucu kedilerine veda edip rotamı Kurşunlu Şelalesi'ne çevirdim.
Kurşunlu Waterfall - Kurşunlu Şelalesi
Kurşunlu Waterfall is a natural wonder located between the districts of Serik and Aksu. I had a 7 km route from Perge to the waterfall. I initially decided to walk, but after some time the idea of shortening my journey by taking a minibus I encountered on the road became appealing. I wanted to reach the waterfall before dark and then head to the museum to see the Perge statues. After about a 10-15 minute minibus ride, I arrived at the waterfall.
Kurşunlu Şelalesi Serik ve Aksu ilçeleri arasında yer alan bir doğa harikası. Perge'den buraya kadar 7 km yolum vardı. Yürümeye karar vermiştim ama bir süre sonrasında yolda denk gelen minibüse binip yolumu kısaltma fikri cazip geldi. Çünkü hava kararmadan önce şelaleye varıp sonrasında Perge heykellerini görmek için müzeye gitmek istiyordum. Yaklaşık 10-15 dakikalık minibüs yolculuğundan sonra şelaleye ulaştım.
Hearing the sound of water as I descended the stairs was quite exciting. The Kurşunlu waterfall cascades down from about 18 meters creating amazing views.
Merdivenlerden inerken suyun sesini duymak oldukça heyecan vericiydi. Kurşunlu şelalesi yaklaşık 18 metre yüksekten aşağıya dökülüp muhteşem manzaralar oluşturuyor.
Swimming in the waters is prohibited, but you're allowed to step in up to your knees to cool off. Watching the ducks and fish is enjoyable. You can also take a boat ride.
Sularında yüzmek yasak ama dize kadar girip serinlemeye izin veriliyor. Ördekler ve balıkları izlemek keyifli. Kayıkla gezintiye çıkılabiliyor ayrıca.
Crossing the bridges and watching the smaller waterfalls was a pleasure on its own. Walking through natural plant tunnels with the calming sound of water and the shades of green all around, made me feel like I was lost in nature.
Köprülerden geçip küçük şelaleleri izlemek ayrı bir keyifti. Doğal bitki tünelleri arasında yürüyüş yaparken suyun huzur verici sesi ve yeşilin tüm tonları doğanın içinde kaybolmuş gibi hissettiriyordu.
After exploring for a while, I took a break at the Ottoman coffeehouse for a Turkish coffee. Sipping a cup of coffee after a busy day was the perfect way to shake off the fatigue of the trip.
Bir süre gezdikten sonra Osmanlı Kahvesi'nde bir Türk kahvesi molası verdim. Yoğun günün ardından bir yudum kahve içmek gezinin yorgunluğunu atmanın mükemmel bir yoluydu.
The Perge Statues at the Museum - Müzedeki Perge Heykelleri
It was getting dark, so although I didn’t want to, I left the Kurşunlu waterfall and headed to the museum. Since the Antalya Museum was open until 9:00 pm, I felt lucky. There were hardly any people inside and the place was quiet. I walked over to the section with the Perge statues and wandered among the artworks. Unfortunately, the names of the artists who made these statues are not written. Some statues have the names of the people who commissioned them, but the artists remain unknown.
Hava kararmak üzereydi bu yüzden hiç istemesem de Kurşunlu şelalesinden ayrılıp müzeye doğru yola çıktım. Antalya müzesinin saat 21:00'a kadar açık olduğu için kendimi şanslı hissediyordum. İçeride pek kimseler yoktu, ortalık sessizdi. Perge heykelleri bölümüne geçip buradaki sanat eserleri arasında dolaştım. Maalesef buradaki heykelleri yapan sanatçıların adları yazmıyor. Bazı heykellerin üzerinde yaptıran kişilerin isimleri var ama sanatçıları bilinmiyor.
Here’s Plancia Magna, a woman who held a significant place in the history of the city of Perge. She was the first female mayor in history. She came from a wealthy and noble family in Perge and shared her inheritance with her brother. While her brother chose to spend all the wealth on his career Plancia chose to improve Perge. She built numerous structures and monuments in the city, supported various public services and social projects and gained the respect of the people by contributing significantly to the city. She was also a priestess of Artemis and was nicknamed “the daughter of the city” by the people.
İşte Plancia Magna. Perge kentinin tarihinde çok önemli yeri olan bir kadın. Tarihin ilk kadın belediye başkanı. Perge'nin zengin ve soylu bir ailesinden geliyordu. kendisine kalan mirası kardeşi ile arasında paylaşmıştı. Kardeşi tüm serveti kendi kariyeri için harcamayı seçerken Plancia Perge'yi kalkındırmayı seçti. Kentte çok sayıda yapılar ve anıtlar inşa etti, çeşitli kamu hizmetleri ve sosyal projelere destek sağladı, şehre birçok katkıda bulunup halkın saygınlığını kazandı. Aynı zamanda Artemis rahibesi de olan Plancia halk tarafından "kentin kızı" lakabını almıştı.
Across from her statue stand the statues of Emperor Hadrian and his wife Sabina. Hadrian was a well-liked and respected emperor in Perge, known to have visited the city twice. As I mentioned before he was one of the five good emperors of the Roman Empire, bringing peace and prosperity to the empire. Interestingly none of these five famous emperors were born as sons of an emperor. All were adopted. Sabina, on the other hand, was the cousin of the previous emperor Trajan.
Karşısında imparator Hadrian ile karısı Sabina'nın heykelleri yer alıyor. Hadrian Perge'de sevilen ve saygı gören bir imparatordu. Burayı iki defa ziyaret ettiği biliniyor. Daha önce bahsettiğim gibi Roma imparatorluğundaki 5 iyi imparatordan biriydi, imparatorluğuna barışı ve refahı getirmişti. İlginçtir bu ünlü 5 imparatordan hiçbiri imparator oğlu olarak doğmamışlardı, hepsi evlatlık edinilmişlerdi. Sabina ise önceki imparator Trajan'ın kuzeniydi.
Many statues of gods and goddesses found in Perge are also displayed in the museum. The most important goddess for Perge was undoubtedly Artemis. The cult of Artemis was widespread in the city and ancient sources even mention a temple. Known as the goddess of hunting, nature and wild animals, Artemis was also called Diana. Compared to other Pamphylian cities Perge was always considered luckier for having Artemis.
Perge'de bulunmuş çok sayıda tanrı ve tanrıça heykeli de müzede sergilenmekte. Perge için en önemli tanrıça şüphesiz Artemis'ti. Kentte Artemis kültü çok yaygındı ve hatta eski kaynaklar bir tapınaktan söz ediyor. Avcılığın, doğanın ve vahşi hayvanların tanrıçası olarak bilinen Artemis'in bir diğer adı Diana'ydı. Perge diğer Pamfilya kentleriyle kıyaslandığında Artemis'e sahip olduğu için hep daha şanslı olarak görülüyordu.
In the sarcophagi section many sarcophagi excavated from Perge are on display. The sarcophagus belonging to a woman named Demetria stands out, particularly because of the woman's statue on the lid, though her husband's face is less clear. According to written records, Demetria asked her children to bury her in the sarcophagus after her death, seal the lid and not bury anyone else in it. In other words, she didn’t want her husband beside her. However, after her death her children found themselves in financial trouble and did something that would upset Demetria's bones. They sold the sarcophagus to someone else.
Lahitler bölümünde Perge'den çıkarılmış çok sayıda lahit sergilenmekte. Demetria adlı kadına ait bu lahit özellikle dikkat çekiyor. Lahit kapağında kadının heykeli yer alırken kocasının yüzü çok net değil. Yazılı bilgilere göre, Demetria çocuklarına öldükten sonra onu lahde koyup kapağını kapatmalarını ve başka kimseyi gömmemelerini vasiyet ediyor. Yani kocasını yanında istemiyor. Ancak kadın öldükten bir süre sonrasında çocukları maddi sıkıntı içine girip Demetria'nın kemiklerini sızlatacak bir şey yapıyorlar ve lahdi başka birilerine satıyorlar.
When I left, the museum was about to close. Although I didn’t want to, I had to say goodbye. If I knew the air conditioning and lights wouldn’t be turned off, I wouldn’t mind being locked inside for the night, to be honest 😊
Çıktığımda müze kapanmak üzereydi. İstemeden de olsa buraya veda ettim. Klimaların ve elektrikleri kapanmayacağını bilsem gece burada kapalı kalma fikri beni çok germez açıkçası 😊
I crossed the road and spent some time watching the moonlight reflecting on the sea. I was hungry. With a nearby café offering a sea view, I didn’t feel like searching for something farther away, so I sat down and ordered a salmon salad.
Yolun karşısına geçip bir süre ay ışığının denizdeki yansımasını izledim. Acıkmıştım. Yakındaki bu deniz manzaralı kafe varken uzaklarda bir şey aramak istemedim ve oturup somon salatası sipariş verdim.
It was a great day. My list of places I want to visit never seems to end. It keeps growing with every step. 😄 Thank you for reading. See you in new adventures. 🤗
Güzel bir gündü. Gezmek istediklerim listesi hiç bitmiyor, sanki her adımda giderek kabarıyor. 😄 Okuduğunuz için teşekkür ederim. Yeni maceralarda görüşürüz. 🤗