Hello friends. I woke up in the middle of the night and couldn't go back to sleep. With a burst of crazy energy from that moment of emptiness I grabbed my bike, which had been folded up in a corner, long absent Honey, myself and headed downstairs. Or maybe it wasn’t crazy energy but madness? Well, let's not get into that part. The streets were quiet. Antalya was asleep. It was actually quite enjoyable. No traffic, no crowds, I felt like I had the whole place to myself. As daylight started to break I decided I didn't want to go home and instead took a bike tour around Kepez. 😊
Merhaba arkadaşlar. Gecenin bir yarısı uykudan uyandım. Sonrasında uyku tutmadı. O andaki boşluğun verdiği delice bir enerjiyle bir köşede katlı halde bekleyen bisikletimi, uzun zamandır sahalarda görünmeyen Bal'ı ve kendimi alıp aşağıya indim. Ya da deli enerjisi olmasın o? Neyse o kısmını karıştırmayalım en iyisi. Ortalık sessizdi, Antalya uykudaydı. Aslında zevkli de oluyormuş. Trafik yok, kalabalık yok, kendimi mekanı kapatmış gibi hissettim. Hava aydınlanmaya başladıktan sonra ise eve dönmek istemediğimden bisikletle Kepez'i turlamaya karar verdim. 😊
Kepez is one of the central districts of Antalya. I've shared my bike tours in other districts in my previous posts. Kepez isn't located by the sea unlike the others. However, that doesn't mean it lacks natural and historical beauty. Kepez is home to Düden waterfall, one of Antalya's most popular attractions. Some of you may know that I used to work as a tour guide. We always included Düden in our city tours and everyone was always impressed. And I think Kepez stands out from the other districts with its parks. Dokumapark and the Natural Life park are my personal favorites. I visited all of them on this trip and will share my experiences with you.
Kepez Antalya'nın merkez ilçelerinden biri. Diğer ilçelere yaptığım bisikletli gezileri daha önceki postlarımda anlatmıştım. Kepez diğerleri gibi deniz kıyısında yer almıyor. Ancak bu doğal ve tarihi güzellikleri olmadığı anlamına gelmez. Kepez'de Antalya'nın en popüler cazibe merkezlerinden biri olan Düden şelalesi yer alıyor. Bazılarınız biliyor, eskiden tur rehberliği yapardım. Şehir turlarımızda mutlaka Düden'e uğrardık ve herkes hayran kalırdı. Ayrıca parklarıyla bence Kepez diğer ilçelere belirgin bir fark atıyor. Özellikle Dokumapark ve Doğal yaşam parkı favorilerim. Bu gezimde hepsini dolaştım ve sizlerle yaşadıklarımı paylaşacağım.
I passed by the Özdilek shopping center first and headed towards Dokumapark. Naturally there was no one around at that hour. A cat greeted me with a curious look, as if to say "Who's disturbing the peace at this hour?" Not wanting to be the answer to that question, I quickly moved on. While Özdilek isn't my favorite shopping center I think it definitely makes it into my Top 3 list. First of all since it's far from the city center, there are no crazy crowds. This also makes it easier to find what you're looking for. During sales periods the shelves don't empty out immediately. Plus adding secure lockers at the entrance and downstairs was a smart move. People who aren’t carrying extra stuff tend to shop more, so these lockers benefit the malls as well. What I like most is that I usually watch movies in their cinema with just 3-5 other people. Though there was that one time I watched a revenge movie all alone, not the best experience. There should at least be a few people in the theater. 😄
İlk olarak Özdilek alışveriş merkezinin önünden geçip Dokumapark'a doğru yol aldım. O sırada tabii etrafta kimsecikler yoktu. Beni bir kedi karşıladı ve "Bu saatte sessizliği bozan da kim?" der gibi meraklı bakışlar attı. Bu sorunun cevabı olmak istemediğimden oradan hızla ayrılma yoluna gittim. Özdilek alışveriş merkezi benim favorim olmasa da Top 3 Avm listesine bence kesinlikle girer. Her şeyden önce burası merkezden uzak olduğu için çılgın kalabalıklar yok. Bu ayrıca aradığınız şeyleri bulmanızı da kolaylaştıran bir şey. İndirim dönemlerinde raflar hemen boşalmaz. Bir de girişte ve alt katta şifreli emanet dolapları yapmaları akıllıca. Elindeki fazlalıklarla dolaşmayan insanlar aynı zamanda daha fazla alışveriş de yaparlar. Yani bu tür dolaplar Avm'lerin de yararına. Benim en çok beğendiğim şey ise sinema salonlarında çoğu filmi sadece 3-5 kişiyle izlemem. Tabii bir keresinde intikam filmini yapayalnız izlemiştim. O kadar da değil. Birkaç kişi olsun bence salonda. 😄
The Melancholic Cats of Dokumapark and Other Delights - Dokumapark'ın Melankolik Kedileri ve Diğer Güzellikleri
Actually the cats here aren't normally melancholic. They're quite sweet and cheerful, always running around. Maybe it was because I went early in the morning, but they seemed a bit drowsy to me. The park has special cat houses built for them, their food and water bowls are always full. Dokumapark is one of the parks in Antalya with the highest cat population. While it competes with Falez Park in this regard I think Dokumapark would win if a count were done. My mom knows most of the cats here and even calls them by the names she’s given them. A few of them are named Tombik (chubby) ve Şeker (sugar). 😄
Aslında normal halleri pek melankolik değil buradaki kedilerin. Gayet tatlı ve neşeliler. Sağa sola koşup dururlar. Ben gittiğimde saat erken olduğundan mıdır nedir gözüme biraz uyuşuk göründüler. Parkta onlar için özel kedi evleri yapılmış. Yemek ve su kapları her zaman doludur. Antalya'nın en yoğun kedi nüfusuna sahip parklardan biridir Dokumapark. Bu konuda Falez'in parkıyla yarışsa da bence sayım yapılırsa burası kazanır. Annem buradaki kedilerin çoğunu biliyor hatta isimleriyle sesleniyor. Tabii bu isimleri hepsine kendi takmış. Birkaç tanesinin ismi Tombik ve Şeker. 😄
I was hungry. So I sat down at Yeşilçam, a nostalgic-themed café in the park and ordered some gözleme. Gözleme is a traditional Turkish flatbread filled with ingredients like spinach, potato, cheese or meat. (For those who don’t know, this is Honey in the photo.)
Acıkmıştım. Parktaki Yeşilçam adlı nostaljik temalı kafeye oturup gözleme siparişi verdim. (tanımayanlar için bu fotoğraftaki Bal.)
Afterward I started cycling around the park. There weren't many people around. Early in the morning the park is usually only occupied by runners and cats. And my mom and me. This is one of my mom's favorite parks. I passed by the Toy Museum, one of the many museums in the park. Dokumapark is located on the site of an old textile factory. The Toy museum used to be the factory's daycare center.
Sonrasında parkın içinde turlamaya başladım. Çok fazla kişi yoktu. Erken saatlerde burada genelde sadece koşmaya gelenler ve kediler olur. Bir de annemle ben. Annemin favori parklarından biri burası. Oyuncak müzesinin önünden geçtim. Buradaki çok sayıda müzeden biri. Dokumapark eski bir dokuma fabrikasının yerinde bulunuyor. Oyuncak müzesi eskiden fabrikanın kreşiymiş.
The art gallery had opened meanwhile, showcasing an exhibition by Cemalettin Timur titled Petroglyph. You might have heard of petroglyphs before. They're images carved into rocks by ancient people. In those times each image conveyed something, like scenes from daily life, animals or significant events. So petroglyphs are essentially stories etched into rocks. The exhibition caught my interest because of its historical and archaeological figures. Plus the air conditioning was on, providing a cool atmosphere. After spending some time there I moved on to the next museum.
Bu sırada sanat galerisi de açılmıştı. İçeride Cemalettin Timur'un Petroglif isimli sergisi vardı. Petroglifin ne olduğunu daha önce duymuş olabilirsiniz. Çok eski zamanlar insanlarının kayaların üzerine kazıyarak yaptıkları resimlere böyle denir. O dönemde her resim bir şey anlatırdı. Mesela insanların günlük yaşamlarını, hayvanları ya da önemli olayları. Yani petroglifler bir tür kayaların üzerine çizilmiş hikayeler. Tarihsel ve arkeolojik figürler barındırdıkları için sergi çok ilgimi çekti. Bir de içerisi serindi, klima çalışıyordu. Güzel bir ortamda biraz vakit geçirdikten sonra sıradaki müzeye uğradım.
The Car Museum houses many cars, minibuses, buses and even a plane and a bicycle worth seeing. The 1964 Pire model Beetle was quite charming. Also Turkey's first plane Vecihi, built in 1925, was fascinating. As for the bicycle its exact origin is unknown. The staff mentioned that it came from the Toy museum, where it was displayed as Pinocchio's bike.
Araba müzesinde görülmeye değer çok sayıda araba, minibüs, otobüs hatta uçak ve bir de bisiklet bulunmakta. 1964 yılında üretilmiş Pire modelli Vosvos çok hoştu. Ayrıca 1925 yılında yapılmış Türkiye'nin ilk uçağı Vecihi de ilgi çekici. Bisikletin ise kime ait olduğu tam olarak bilinmiyor. Görevli bu bisikletin oyuncak müzesinden geldiğini söyledi. Orada Pinokyo'nun bisikleti diye sergileniyormuş.
The Forest Library is also worth visiting. It features house-shaped bookshelves hanging from trees, filled with various books.
Orman kütüphanesi de görülmeye değer yerlerden. Burada ağaçlara asılı ev şekilli kitap raflarında çeşitli kitaplar bulunmakta.
And one of the park's most beautiful corners is the Minicity open-air museum. Here you can find miniature models of important historical buildings in Turkey. As you walk through, you might feel like Gulliver wandering through the land of the Lilliputians. 😄
Ve parkın en güzel köşelerinden biri minicity açık hava müzesi. Burada Türkiye'deki önemli tarihi yapıların minyatürleri sergilenmekte. Burada dolaşırken kendinizi liliputların ülkesinde dolaşan Gulliver gibi hissedebilirsiniz. 😄
At the Natural Life Park - Doğal Yaşam Parkında
My second stop was the Natural Life Park, about 8 km away. The weather was quite hot, but since the road was flat and smooth the difficulty level was minimal. So, I didn't struggle at all. Along the way I told a few people that I was heading to the Natural Life Park, during my water and tea breaks. Some were surprised, saying "But that's so far!" A few even suggested I take the tram. The far place they were referring to was just 8 km away. I think you could even walk there in cool weather. Sometimes this is why I prefer not to tell anyone about my plans, the reactions can be quite funny. You’d think I was about to climb Everest.
İkinci durağım Doğal yaşam parkı oldu. Burası yaklaşık 8 km uzakta yer alıyordu. Hava bir hayli sıcaktı. Ancak asfalt düz bir yol olduğu için zorluk derecesi yok denilecek kadar düşüktü. Bu yüzden hiç zorlanmadım diyebilirim. Bu arada su ve çay molaları verirken birkaç kişiye Doğal yaşam parkına gittiğimi söyledim. "Ama orası çok uzak" diye şaşıranlar oldu. Hatta bazıları tramvaya binmemi bile önerdiler. Çok uzak dedikleri yer sadece 8 km uzaktaydı. Serin havada yürüyerek bile gidilebilir bence. Sırf bu yüzden bazen kimseye bir şey diyesim gelmiyor. Gelen tepkiler bazen çok komik oluyor. Sanarsın Everest'e çıkacağım. Gerçi ana kampa kadar çıktım orada da.
When I arrived at my destination, I treated myself to a Turkish coffee and took a break. The park has a reasonably priced café and I only paid 35 Turkish lira for water and coffee, barely a dollar.
Hedefe varınca kendime Türk kahvesi ısmarlayıp biraz soluklandım. Parkın uygun fiyatlı bir kafeteryası var. Su ve kahve için sadece 35 lira ödedim. Yani neredeyse bir dolar.
The ostriches here caught my attention for the first time. With their tall stature and funny movements they were quite entertaining. At the feeding area it was a complete commotion, with each one competing to grab the biggest leaf.
Buradaki devekuşları ilk defa dikkatimi çekti. Uzun boylarıyla yaptıkları komik hareketleriyle çok eğlencelilerdi. Yemek masasında ise tam bir curcuna vardı. Her biri en büyük yaprağı kapmak için yarışıyordu.
Watching the other animals was also delightful: flamingos, goats, horses, ducks... After wandering around a bit, I sat down in a gazebo to rest and took in the view of Kepez. Kepez is one of the rapidly developing districts. Thanks to the new roads, houses and parks built in recent years, it has become much more livable.
Diğer canlıları izlemek de çok keyifliydi. Flamingolar, keçiler, atlar, ördekler... Biraz dolaştıktan sonra soluklanmak için bir kamelyaya oturdum ve Kepez'i izlemeye koyuldum. Kepez hızla gelişen ilçelerden biri. Son yıllarda yapılan yeni yollar, evler ve parklar sayesinde burası çok daha yaşanabilir hale geldi.
Getting Myself into Trouble on the Way to Düden Waterfall - Düden Şelalesine Giderken Başıma İş Aldım
Next on my list was Düden Waterfall, about 10 km away. To shorten my route I decided to take some unfamiliar roads, which ended up causing me trouble. Just as Alexander the Great got into trouble when he tangled with Termessos, I found myself entangled in the back streets of Kepez. As I entered the side streets of Esentepe neighborhood, I wondered why no one else was cycling here. I got my answer shortly after. The roads were muddy. There’s a lot of new construction happening here, so I guess the streets were wet and muddy due to the construction. At one point I had to get off the bike and walk to avoid getting stuck in the mud. My bike tires and shoes were covered in mud. Thankfully the bike had mudguards, which saved us from becoming unrecognizable. It was to my advantage that Honey wasn’t talking. Who knows what AI toys will say to us in the future? 😄 After spending some time wandering around, I gave up on the side streets and returned to the main road, heading full speed towards Düden.
Sırada Düden şelalesi vardı. 10 km kadar bir yol kat etmem gerekiyordu. Burada yolumu kısaltmak adına hiç bilmediğim yollara sapmakla başıma iş aldım. Büyük İskender'in Termessos'a bulaşıp başına iş alması gibi ben de Kepez'in ara sokaklarına bulaşmış oldum. Esentepe mahallesinde ara sokaklara girdiğimde acaba burada neden hiç bisiklet kullanan yok diye merak etmiştim. Kısa bir süre sonrasında cevabımı aldım. Yollar çamur içindeydi. Burada çok fazla yeni ev yapılıyor. Sanırım inşaat nedeniyle sokaklar ıslak ve çamurluydu. Bir ara çamura saplanmamak için bisikletten inip yürümek zorunda kaldım. Bisikletin lastikleri ve benim ayakkabılarım çamur içindeydi. İyi ki bisikletin çamurluğu vardı ve bu sayede tanınmaz hale gelmekten kurtulduk. Burada Bal'ın konuşmaması benim avantajım oldu. İleride yapay zeka oyuncaklar yaygınlaştığında bize neler diyecekler kim bilir. 😄 Bir süre buralarda dolaştıktan sonra ara sokaklardan vazgeçip ana yola çıktım ve rotayı son hız Düden'e çevirdim.
I had lost a lot of time in the muddy side streets and by the time I reached the waterfall, it was almost dark. Still I managed to arrive before nightfall and before the waterfall closed. There was a bit of a line at the entrance.
Çamurlu ara sokaklarda çok zaman kaybetmiştim ve şelaleye vardığımda hava kararmak üzereydi. Yine de karanlık çökmeden ve şelale kapanmadan ulaşmayı başarabildim. Girişte biraz sıra vardı.
Düden Waterfall was as beautiful as ever, but the water flow had decreased slightly. The last time I was here, there was more water. The waterfall is fed by the Düden Stream and cascades down from a height of about 20 meters.
Düden şelalesi her zamanki gibi güzeldi. Ama suyu biraz azalmıştı. En son geldiğimde daha fazla su vardı. Şelale kaynağını Diden çayından alıyor ve yaklaşık 20 metre yükseklikten aşağıya dökülüyor.
There are two Düden waterfalls in Antalya. One is here and the other is the one that flows into the sea in Lara. Both are fed by the Düden Stream, which splits into two main branches, creating waterfalls at different locations. The lesser-known name of this waterfall is Alexander's Waterfall, a name derived from the legend that Alexander the Great watered his horses here as he passed by.
Antalya'da iki tane Düden Şelalesi var. Biri burası diğeri ise Lara'da denize dökülen şelale. Aslında ikisi de kaynağını Düden çayından alıyor. Sadece iki ana kola ayrılan çay iki farklı yerde şelale oluşturmakta. Bu şelalenin çok fazla bilinmeyen adı da İskender şelalesi. O da Büyük İskender'in geçerken atlarını burada suladığıyla ilgili efsaneden kaynaklanıyor.
Despite the late hour, the waterfall was crowded. There were many local and foreign tourists enjoying the view, taking photos and having picnics. However, I think the crowd suits Düden. I've also been here during the deserted winter months and I prefer it that way.
Geç saate rağmen şelale kalabalıktı. Manzaranın tadını çıkaran, fotoğraf çektiren, piknik yapan çok sayıda yerli ve yabancı turist vardı. Ancak Düden'e bu kalabalık yakışıyor bence. Buraya kışın ıssız zamanlarda da geldiğim oldu. Bu halini daha çok beğeniyorum.
The air had cooled slightly. I also explored the caves. In the past the caves here used to be very wet. Nowadays the dryness inside is another sign that the water has decreased. I could hear bats from the ceilings. Many species of bats inhabit this area. We owe the lush and vibrant vegetation around Düden waterfall to these bats. Sometimes they even enter our homes. If you live in Antalya encountering a bat in your house at night isn’t that surprising.
Hava hafif serinlemişti. Mağaraları da dolaştım. Eskiden buradaki mağaralar çok ıslak olurdu. Şimdilerde içerisinin kuru olması da suyun azaldığının bir göstergesi. Tavanlardan yarasa sesleri geliyordu. Bu civarda birçok yarasa türü bulunur. Düden şelalesi çevresindeki bitki örtüsünün yeşil ve canlı kalmasını bu yarasalara borçlu. Bazen bizim evlere de girerler. Antalya'da yaşıyorsanız gece eve giren yarasayla karşılaşmanız çok da şaşırılacak durum değil.
Dinner at Erasta Mall - Erasta AVM'de Akşam yemeği
After having gözleme in the morning, I didn’t feel hungry enough to eat anything else during the day. Gözleme is already quite filling. I just had some drinks and snacked on nuts to keep my energy up. After cycling about 10 km from Düden, I arrived at Erasta Mall. Since it's an open-air mall, it doesn’t have the same boring and stuffy atmosphere as other malls. The Korean restaurant here is one of my favorites. I usually order kimbap because most of the other dishes are chicken-based. Kimbap usually comes with chicken as well, but since I’m not a fan they make it with fish for a small extra charge. Kimbap is one of the popular dishes in Korean cuisine. It’s somewhat similar to sushi but with different ingredients and taste. It typically contains cucumber, rice, pickled radish, carrot, egg, spinach and a protein like meat or fish.
Sabah gözleme yedikten sonra gün içinde başka bir şey yiyecek kadar acıkmamıştım. Gözleme zaten yeterince tok tutan bir yiyecek. Sadece içecekler içtim ve fındık fıstık gibi atıştırmalıklarla enerji ihtiyacımı karşıladım. Düden'den sonra 10 km kadar bisiklet yolculuğundan sonra Erasta alışveriş merkezine ulaştım. Burası açık havada yer aldığı için diğer avmler gibi sıkıcı ve bunaltıcı bir ortamı yok. Buradaki Kore restoranı favorilerim arasında. Genelde kimbap yiyorum çünkü diğer yemekler hepsi tavuklu. Kimbap da aslında tavuklu ama ben sevmediğim için az bir fiyat farkı alıp balıklı yapıyorlar. Kimbap Kore mutfağının popüler yemeklerinden biri. Biraz suşiyi andırıyor ama kullanılan malzemeleri ve tadı farklı. İçinde salatalık, pirinç, turp turşusu, havuç, yumurta, ıspanak ve et veya balık gibi malzemeler bulunur.
After dinner I browsed the shops a bit. I always visit the bike shops here and I usually have my bikes serviced at this mall. Lately I’ve been thinking about getting a new bike, but I’m torn between an MTB and a gravel bike. My MTB at home is getting a bit old, so I keep looking at new bikes.
Yemekten sonra biraz mağazalara baktım. Buradaki bisiklet mağazalarına mutlaka uğrarım ve çoğunlukla bisikletlerimin bakımını da burada yaptırırım. Bu sıralar yeni bisiklet almayı düşünüyorum ama MTB ve gravel arasında kararsızlığım var. Evdeki MTB bisikletim eskidi biraz o yüzden bisikletlere bakıp duruyorum.
It was time to wrap up my tour and head home after Erasta. I had about a half-hour ride left. Both my bike and I weren’t in the best shape after our muddy adventure. Fortunately, it was dark enough that no one noticed. 😄 I think Kepez is one of the most challenging central districts for cycling. The lack of bike lanes or their absence in necessary areas, the heavy traffic on the main roads and the mud on the side roads make it a less-than-ideal choice for cyclists, especially for city bike users. But with an MTB or a similar bike, the ride could be more comfortable. Despite the challenges it was a great journey for me. With this I’ve completed my cycling adventures in all the central districts. Thank you for reading. See you on new adventures. 🤗
Erasta'dan sonra turumu tamamlayıp rotayı eve çevirme zamanı gelmişti. Yaklaşık yarım saatlik bir yolum kalmıştı. Bisiklet de ben de çamurlu maceramızdan sonra çok iç açıcı durumda değildik. Neyse ki hava iyice kararmıştı ve kimse bir şey fark etmiyordu. 😄 Sanırım Kepez bisiklet sürmek için en zor merkez ilçelerinden biri. Bisiklet yollarının olmaması ya da varsa bile gerekli yerlerde olmaması, ana yollarında yoğun trafik, ara yollarında çamur olduğundan dolayı normalde düşük zorluk derecesi olmasına rağmen bisikletçilere çok önerilebilecek seçenek arasında yer almıyor. Özellikle şehir bisikleti kullanıcılarına. Ama MTB veya benzeri bisikletlerle daha konforlu bir yolculuk olabilir. Benim için yaşadığım maceralara rağmen güzel bir yolculuk oldu. Bununla tüm merkez ilçelerindeki bisikletli gün serüvenimi tamamlamış oldum. Hoşça kalın. Okuduğunuz için teşekkürler. Yeni maceralarda görüşmek üzere. 🤗