Herkese merhabaaa. 🙋♀️
Şubat ayında okuduklarımdan bahsetmeye geldim yine. Sayfama uğrayan arkadaşım nasılsın, iyi misin? Bu aralar sıkça görüşsek de sormadan edemiyor insan. Ben de iyiyim, aylık okumalar serime devam etmeye çalışıyorum. 📚
Sadece okuyup geçmektense bir şeyler yazmak ve bu şekilde hepsini toplu olarak görmek hoşuma gidiyor. Beni daha çok motive ediyor. Hem de günler veya yıllar sonra bile 'o ay nelerle meşgul olmuşum, hangi yazarlarla tanışmışım, kaç sayfa okuyabilmişim, neler hissetmişim?' diye sorduğum birçok soruya tek bir postta cevap bulmuş oluyorum.
Bu ay 13 kitap okuyabilmişim. Sayının çok olduğuna bakmayın, bazıları çok az sayfaya sahipken biri de çizgi roman. İki Yıl Okul Tatili'ni de dört ayrı versiyonundan okumuş olsam da tek bir kitap olarak da düşünülebilir.
İçlerinde daha önce tanıştıklarım da vardı, ilk defa gördüklerim de. Sevdiklerim de oldu sevmediklerim de. Seçimlerimi pek düşünmeden yaptım. Kargodan çıkan siparişlerimi temizledikten sonra yerlerine yerleştirmemişken okumak istedim. O yüzden biraz karışık bir seçki oldu.
İlk olarak Paolo Cognetti imzalı Bıldırcın Karı'ndan başlamak istiyorum. Hatırlayanlarınız vardır belki, Sekiz Dağ isimli kitap ve aynı isimli filmi hakkında bir şeyler yazmıştım burada. Yazarın tarzını sevdiğim için bunu da hiç düşünmeden aldım. Beni yanıltmadı yine.
Kesintiye uğrayan ilkbaharın çiçekler, böcekler ve etrafta gördüğüm kuşlar için bir haksızlık olduğunu düşünerek kendi kendime onlara ne olacağını sorarken Rigoni Stern'in geç gelen karların sınıflandırmasını yaptığı bir öyküsünü buldum.
Martta yağan kırlangıç karı, nisandaki guguk kuşu karı ve sonuncusu da bıldırcın karı idi. Kuzeyden gelen bir bulut kümesi, bir esinti, aniden düşen hava sıcaklığı ve işte, mayıs karı. Sadece birkaç saat sürer ama bu süre yuvalarındaki kuşları ürkütmeye, kovanlarının dışındayken baskına uğrayan arılara ölüm saçmaya ve doğurmayı bekleyen dişi karıncaları endişelendirmeye yeter.
(Arka Kapak)
Kitabın adının nereden geldiğini anlamışsınızdır. Hem bu isimlendirmeler çok hoşuma gitti. Martta Ankara'ya bol bol Kırlangıç Karı yağdı zaten. Burada birkaç fotoğraf paylaşmıştım. Şubat ayında da kar yağarken bunu okumak harikaydı. Bembeyaz bir örtüyle kaplanmış şehrin sessizliğe büründüğü günlerde ve gecelerde sığınılan kitaplardan biriydi benim için..
Konuya dönersek, yazar Sanki Sekiz Dağ'ın görünmeyen taraflarını anlatıyordu. Devam kitabı niteliğinde değildi kesinlikle, "Aynı anda yaşanan olayları bir de bu şekilde dinleyin." der gibiydi. Bana öyle geldi. Mekân aynıydı sanki, dağlar, atmosfer ve insanlar..
Bir evin amacı, içinde yaşanmasıysa diye düşündüm, belki de bir adamın odunlarla girip çıktığını, sobayı yaktığını, mutfakta ellerini yıkadığını yeniden görmek ona bir tür mutluluk veriyordu. Böylece tıpkı bir ağacın özsuyu gibi karların ve kayalıkların taşıdığı sular ve bir insanın vücudundaki kan misali ateş, evin duvarlarında yeniden dolaşmaya başlıyordu. (sf 19)
Yaptığı içsel konuşmaları sevdim. Yazarın kendi hayatını yansıttığını da öğrenmiştim. O yüzden okuması gayet keyifliydi. Oradaki karakterlerden biriydi o, yaşıyordu, elini uzatsan tutunacaktın sanki.
Dağ Günlükleri alt başlığı çok uygundu. Öyle dingin, durgun, sakinleştirici bir yapısı vardı ki eğer sıkılmazsanız okunmasını tavsiye edebilirim.
Kitabı bitirince son sayfasına şöyle bir not düşmüşüm, buraya da eklemek istedim. 'Sekiz Dağ kitabındaki boşluklar bununla tamam oldu gibi. Oradaki olaylar gözünüzün önünde oynarken burada farklı bir pencereden aynı manzarayı izliyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz.'
Belki de sislerin ardındaki uçsuz bucaksız gökyüzünde olduğundan daha fazladır yıldızlar ve sırlarla keşfedilmemiş nice yollar vardır aramızdaki sessizlikte (sf 92)
-Antonia Pozzi, Sığınak-
Amazon'da gezerken çok uygun bir fiyatı olduğunu görünce dikkatimi çekti. Arka kapak yazısını da okuyunca direkt sepetime atmıştım. Liseli bir kız oluvermiştim o anda. Zamanda geriye gitmek gibiydi ama bakalım vadettiği gibi miydi? Hangisinden mi bahsediyorum? Beatrice Colin tarafından kaleme alınan Gökyüzüne Uzanan Merdiven'den.
1886 yılının Şubat ayı. Paris günleri son moda kıyafetler, ihtişamlı balolar ve sanat etkinlikleri eşliğinde geçerken Eiffel Kulesi romantik şehrin eşsiz siluetini tamamlamak üzere adım adım yükselmektedir. Şöhret olma hayaliyle yanıp tutuşan sanatçılar, macera peşinde koşan turistler ve elit tabakadan eş bulmaya hevesli gençlerle dolup taşan atmosferde farklı hayatlara sahip Emile ile Cait'in yolları kesişir. Gökyüzüne Uzanan Merdiven, Eiffel Kulesi'nin temelindeki aşkı anlatan ve her sayfasına işlenmiş tarihsel dokusuyla bir kadının dünyadaki yerini, sınıf ayrımcılığının geldiği noktayı, sevginin bizden beklediği fedakarlıkları sorgulayan zarif, kışkırtıcı, ışıltılı bir roman.
(Arka Kapak)
2024'ün Şubat'ında, 1886 yılının aynı ayında geçen bir hikâyeyi okumak güzel bir tesadüftü benim için. ✨️
Konusundan kısaca bahsetmem gerekirse, Eiffel Kulesi'nin yapım ekibinde bir mühendis olarak çalışan Emile Nouguier ile Cait arasındaki duygusal ve romantik bir hikâye diyebiliriz. Cait Paris'i gezmeye giden Alice ve Jamie Arrol kardeşlerin tabiri caizse bakıcısı, onlara göz kulak olan bir yardımcıdır. Fabrikatör amcaları tarafından tutulmuştur. Alice kendisine zengin bir koca adayı bulmak, Jamie ise hayata atılmak peşindedir.
Çerezlik olarak tabir edilen kitaplardan biri olsa da toplumsal statüler arasındaki farklara, hayallerinin peşinden gitmekle kalmak arasında yapılan tercihlere, zengin bir erkekle evlenmesi yönünde baskıları aşıp sevdiği biriyle evlenebilme cesaretini gösterebilmeye varana dek çeşitli konuları gözler önüne serer. Aynı zamanda Eiffel Kulesi de sayfaları çevirdikçe yükselir. Süveyş Kanalı'ndan bile haberiniz olur. Onların yapım aşamalarına, engellerin aşılmasına ve önce alay edilen bir yapının sonradan bir kentin hatta koca bir ülkenin simgesi hâline gelmesine tanık oluruz. "Korkunç bir sokak lambası" deniyordu ona ilk başlarda fakat her şey değişecekti.
Paris insanı zorlayan ve yıpratan bir şehirdi. Sizi yukarı kaldırabilir ve uyarmadan birden aşağı bırakabilirdi. (sf 123)
İnternette kulenin yapımını araştırdığımda karşımda kitaptaki mühendisi buldum. Acaba yaşadıkları gerçek miydi? Buna dair herhangi bir işaret yoktu ama hayal ürünü de olamazdı sanki. Süreç de buradaki anlatılanlar gibiydi. Fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla devasa yapının aşamaları güzel anlatılmıştı.
96.sayfadan 129'a kadar olan sayfaların sırası karışmıştı. Bölüm başlarında ve boş sayfalarda numaraları bulunmadığı için onları tespit edip eşleştirmek kolay olmadı. Biraz bulmaca gibiydi o kısım. Hatalı basılan kitabı iade etmekle uğraşmak istemedim. Eksik olmaması şanstı yine de.
Olması muhtemel bir imkansızlık, ikna edici olmayan bir olasılığa her zaman tercih edilir. (sf 236)
392 sayfalık bu kitaba çerezlik ve eğlenceli olacağı düşüncesiyle başlamıştım ama ilerledikçe beni tatmin etmedi. Bunu okuyacağıma daha iyi bir eser okuyabilirdim düşüncesi geldi bir müddet sonra ama yarım bırakıp gitmek de istemedim. 🙇♀️
Sıradaki kitabın beni kapak fotoğrafıyla avladığını itiraf edebilirim. Juan Gabriel Vasquez imzalı İtibarlar, sizce de çok güzel değil mi? Gördüğüm andan itibaren sepetime eklemiş, konusunu okumadan almaya karar vermiştim bile.
Kolombiyalı yazar, her an herkesin başına gelebilecek bir durumu; saygınlığın, güvenilirliğin, itibarın nasıl bir anda, geçmişteki bir olay yüzünden sarsılabileceğini, kamuya mâl olmuş figürlerin mahrem hayatlarının ne gibi sonuçlar doğurabileceğini nefes nefese bir kurguyla anlatıyor.
İtibarların üzerinde yükseldiği zemin son derece kaygandır. Geçmişin ağırlığı, politikanın çirkefliği, ilişkilerin tıkanmışlığı, belleğin zaafları karşısında bir anda yerle bir olabilirler.
(Arka Kapak)
Konusu şöyleydi; Javier Mallarino siyasi bir karikatüristtir. Mürekkep ve kalemi öyle etkili kullanır ki bu sayede yasaları değiştirme ve politik kariyerleri tepetaklak etme gücüne ulaşmıştır. Bu güç onda zamanla kibre de dönüşmüştür. Kırk yıllık iş hayatının sonunda ve zirveye ulaşmışken tüm yaşamını etkileyecek ve itibarını zedeleyecek bir olayın içinde bulur kendini.
Pusulasını şaşırmış zamanlar yaşıyoruz. Liderlerimiz hiçbir şeye liderlik etmiyorlar ve daha da kötüsü, olan biten hakkında bize hiçbir şey anlatmıyorlar. Orada devreye ben giriyorum. Ben insanlara ne olup bittiğini anlatıyorum. Bizim toplumumuzda önemli olan ne olup bittiği değil, ne olup bittiğini kimin anlattığıdır. Bunu anlatmayı sadece politikacılara mı bırakacağız? Bu bir intihar olurdu, ulusal bir intihar. (sf 55)
Anlatımı çok akıcıydı. Çevirmen Süleyman Doğru, aslına hiç dokunmamış gibiydi sanki. Fakat okurken bir anda geçmiş bir anıya veya geleceğe giden ifadelerini yakalamak zorladı beni. Bunu belirten hiçbir ibare olmayınca afallıyordum.
"Ben olsam ne yapardım?" sorusunun zihninizde yankılandığı durumları yaşıyordunuz başkarakterimizle birlikte. Sonunun biraz havada kaldığına inanıyorum, o yüzden herkese önerebileceğim bir kitap olmadı.
Latin edebiyatından bir eser daha okumuş olmaktan mutluyum yine de. Yazarın iki kitabını daha edinmiştim, belki onlara da bir göz atarım ileride.
Karikatürü çizilenleri en çok rahatsız eden kendilerini kusurlarıyla birlikte görmek değil, bunu başkalarının görmesidir. Tıpkı bir sırrın gün yüzüne çıkması gibi. (sf 101)
Mallarino, herkesin fark ettiği ama söyleyemediklerini çizer. En azından bir dokunulmazlığı vardır, kimse karışamaz onun kılıç gibi kullandığı çizgilerine. Bizim ülkemizde ne yazık ki bu tarz şeyleri pek göremiyoruz. Dik duruşa sahip insanlar kitaplarda saklı galiba.
Halkın aşağılamadan daha çok hoşuna giden bir şey vardı o da aşağılamış olanın aşağılanması. (sf 151)
Okuduğum diğer kitaplardan başka yazılarımda bahsetmiştim. Agatha Christie'den Doğu Ekspresinde Cinayet'i keyifle okuduğumu ve çekilen filmini beğeniyle izlediğimi burada anlatmıştım. Şubat ayının sevdiğim kitaplarından biriydi benim için.
Aynı şekilde Jules Verne'in İki Yıl Okul Tatili'ni de biri tam metin olmak üzere dört ayrı versiyonundan okumuş, aralarındaki farkları ve benzerlikleri belirtmiştim burada. Çocukluğumun en sevdiğim kitaplarından birine yıllar sonra dönmek, tekrar kendimi o ıssız adada çocuklarla birlikte bulmak harika bir duyguydu.
Lichtenberg imzalı Şubat'ın 29'unda Doğan Bahtsızlar İçin Teselli Bahaneleri ismini taşıyan kitabı, tam da 29 Şubat gününde burada anlatmıştım. İsminin hakkını verip vermediği tartışılır bu kitabı okumak yine de güzeldi.
Kibritleri Çok Seven Küçük Kız, Kertenkele ve Hiyeroglif Masallar'ı da burada tanıtmaya çalışmıştım. Değişik bir okuma deneyimiydi benim için. Bazen arka kapakta yazılanlar ile içerik tamamen farklı olabiliyor. Bu da küçük bir hayal kırıklığına neden olabilir. İşte öyleydi benim için.
Son olarak da Ocak ayında okumama rağmen topluca bahsettiğim bu yazıda atladığımı fark ettiğim Tübitak'tan çıkan Tırtıllar ve Kelebekler ile Kim İster Yasak Şehirde Yaşamayı kitaplarını da anmak istiyorum. Burada uzunca anlatmıştım. Özellikle İlk Okuma serisindeki tüm eserleri önerdiğimi söyleyebilirim. Gerçek fotoğraflar ve güzel resimlerle süslü olan bu eğitici kitapları çocuklarınıza, yeğenlerinize ve arkadaşlarınıza hediye edebilirsiniz.
Siz neler okudunuz, hangi kitapları tavsiye edersiniz? Kütüphâne Haftası'nın kutlandığı şu günlerde daha fazla kitapla buluşmak dileğiyle.. ✨️
Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. 💐