Herkese merhaba 🙋♀️
Uzun bir süre yine ortalarda yoktum sanırım bu duruma alıştınız :) bir aydır sizlerle paylaşmak için sayfalarca yazılar yazdım içimi döktüm ama hep vazgeçtim. Son zamanlarda yaşadığım dost, arkadaşlık kavramı üzerine deneyimlerimi paylaşmak istedim fakat Gazze deki insanlık dramı gözlerimizin önünde yaşanırken bu kavramların kendimce bir hiç olduğuna karar verdim ve biraz da olsa zaman geçsin istedim. Ertelediğim konu hakkında bir şeyler karalama zamanı sanırım geldi. Bizlerin acı, üzüntü diye nitelendirdiği şeylerin aslında onlara yüklediğimiz anlamdan ibaret olduğunun farkına vardım.
Başta belirtmek isterim ki ben şuan gayet mutluyum bana iyi geleceğine inandığım bir sürecin içindeyim, iyi ki diyebiliyorum. Sizlerle yazımı paylaşırken ikileme çok düştüm nedenine gelince yazımı okuyan kişilerin enerjilerinin düşmesini istemedim. Bu yazı da acıdan, üzüntüden çok vermek istedim mesaj başımıza gelen bizlere üzüntü veren şeylerin bizlerin daha iyiye doğru evrilmemiz için geçilmesi gereken biraz engebeli zorlu bir rampa olarak nitelendirilmesi gerektiği, bu inançla yaşarsak sonrası güzel oluyor tecrübe ile sabittir :)
Duygularımı dile getirmek, kaleme almak bu sefer beni zorladı. Yukarıda bahsettiğim gibi acı, üzüntü içinde kıvranan bunlara maruz kalmış kurban rolünde birisi gibi görülmek istemiyorum :)
Evet dost, arkadaş ve sevdaya dair kavramlarının içinin nasıl boş olduğunu yaşayarak öğrendim, ben bunları hak etmiyorum, bu kadar da üst üste gelmez neler oluyor bir değil iki değil yaşadığım şaşkınlık ne yapacağını bilememe duygusunu anlatamam. Şuan düşünüyorum da hayata karşı aslında ne kadar savunmasızmışım, toz pembe bir dünyada yaşıyormuşum entrikaları sadece dizilerde olur sanmışım :) gülüyorum halime.
Hep söylenir ya bekle sabret “zaman” çare olur, oldu da sanki o zaman ki üzüntülerimin nedeni aslıda çaresizlikten dolayı mantıklı düşünememekmiş. Şimdi beynimdeki sis, gözümdeki perde kalktı ve daha net görüyorum nedenleri, niçinleri elle tutulur bir gerekçe olmadan bile en azından bunların ilahi bir güç tarafından benim iyiliğim için yaşanması gerektiğini belki de benim yapamadığım için olduğunu. Rabbim beni seviyor biliyorum bu olaylarla daha da iyi anladım :)
Zor muydu evet ama rabbim tarafından korunduğum hissi ve olayların aslında benimle alakası olmadığını ve karşı tarafın kendi bakış açısı ve kendi bilinç dünyasının bir yansıması olduğunu bilmek artık kurban rolünde olmamak beni kuvvetlendirdi. Çok şeyler yaşadım acının üzüntünün nedeni çok şükür bir vefat değil elbet ama sevdiklerimizin hayatınızdan gitmeleri, bıraktıkları boşluk hissi artık hayatlarımızda olmaması bizler için bir ölüm değil midir?
Değerlim olan, yıllarımı verdiğim, yeri geldiğinde kendimden ailemden zaman çalıp önde tuttuğum kırmamak için on düşünüp bir konuştuğum, daha iyi daha başarılı olsun diye her şeyi ondan daha çok dert ettiğim kişiler hayatımdan beni umursamadan kırarak çıkıyorlardı geriye dönüp bakmıyorlar bile. Bu durumu yaşadığımda hissettiklerim kendimi aşağıya çeken düşüncelerdi sonra dedim ki kedime
Canan sen kimsin?
Kendine niye bunu yapıyorsun?
Kimin kurtarıcısı olma rolüne kendini kaptırdın?
Herkesin bir tekamülü var yaşayarak öğrenecekler hayatı. Kendimi kaptırdığım, gereksiz yere görev bildiğim bu kurtarıcı rolü belki de onların yaşam sınavlarını vermeyi engelliyordu. İyilik yapıyorum diye hangi travmalarımı şifalandırmaya çalışıyorum bunu yaparken aslında kendime nasıl bir kötülük yapmışım yaşadığım bu olaylar bende bir uyanışa ve kendi sorunlarımın köklerine inip şifalanmama sebep oldu.
Yaşadığım bu durum gittiğim Aktiffelsefe kursunda kıvılcım kartlarında çıkan şu sözü okuyunca ne yapmam gerekiyor diye bana ışık oldu
“Çünkü insanın çekilebileceği en güzel yer kendi içidir.” Marcus Aurelius
kaynak
Bende öyle yaptım içime çekildim. Bana en doğru yol göstericinin içimdeki ses olacağını anladım ve öğle de oldu. Uzun zamandır okumaya ara verdiğim kitaplarıma geri döndüm. Okumak için aldığım ama bir türlü fırsat bulamadığım kitapların sayfalar arasında kelimelerde cevaplarını bulamadığım soruların cevaplarını buldum. Kazdağlarının eteğinde herşeyden uzak sadece doğanın sesini ve zihnimi susturup bilincimi dinleyeceğim inziva kampları yaptım.
Hayatım alt üst olacak, alışkanlıklarım, arkadaş gruplarımla yaptığım aktiviteler, gittiğim kurslar herşey etkilenecek diye korkuyordum bu düşünceden sıyrıldım ve hayatımın isteklerimin kimseye bağlı olmadığına karar verdim. Hayatım alt üst oldu ama altının üstünden daha iyi olduğunu nereden bilecektim ve her ne kadar beni yıpratsa da sonu iyi oldu.
Ömür denilen bu yolculukta bizlere yol arkadaşlığı yapacak görevli ruhlarla bedenlenmiş kişiler elbette olacak ama bazı yol ayrımlarında vedalaşmayı bileceğiz iyi ya da kötü bu ayrılık bizlere çok şey öğretecek sadece doğru noktadan bakmayı bilelim.
Biraz savrulsam da ben yoluma devam ediyorum, yolculuğuma eşlik eden herkese bana kattıkları için teşekkür ederim.
Sezen Aksu’nun dediği gibi;
Giden gitmiştir zaten
Kesemem kesemem yolumu
Ben yoluma giderim
Ezdirmem Kendimi…
kaynak