Greetings,
Sometimes on the roads I set out without knowing where to go, I follow the route I left to my heart without thinking. I set off under the leadership of my heart beating with excitement. My inner urge tells me to walk in a long land, in a land where the leaves fall and no one treads on it, where the wind can't stand the rage of the wind. I start my steps with my body and courage.
Merhabalar,
Bazen nereye gideceğimi bilmeden çıktığım yollarda, yüreğime bıraktım rotamı hiç düşünmeden takip ediyorum. Heyecanla atan kalbimin liderliğinde yola çıkıyorum. İçimdeki dürdü, uzun bir diyarda, rüzgarın hışımına dayanamayıp yaprakların döküldüğü ve kimsenin basmağını topraklarda yürümemi söylüyor. Bedenim ve cesaretimle adımlarıma başlıyorum.
Like a ship sailing the seas without a clear course, I often find myself in a wooded area, by a lake or by the sea on the paths I walk. When I reach the shore of a lake, I sit on the grass and watch the lake. Meanwhile, I see the plants softly trying to bloom at the water's edge. I can also smell the mossy stones that want to grow among them. The lake, which plays the sun's rays on the water, allows me to admire its beauty.
Rotası belli olmayan bir geminin denizlere yelken açması gibi, yürüdüğüm yollarda kendimi genelde, ormanlık bir alanda, göl kenarında ya da deniz kıyısında buluyorum. Yürüdüğüm yolda göl kıyısına vardığımda çimenlere oturarak gölü izliyorum. Bu sırada suyun kenarında usulca çiçek açmaya çalışan bitkileri görüyorum. Bir de onları aralarında büyütmek isteyen yosunlu taşların kokusunu hissedebiliyorum. Güneşin ışınlarını suyun üstünde oynatan göl, güzelliğini seyretmeme izin veriyor.
The lake, which did not disappoint my hopes, stands before me in all its beauty. The palm trees towering on the shore, enjoying the warm weather, greet the lake with their leaves that grow out of a trunk. The grass clinging to the soil on the shore of the lake reflects the green light to my eyes, taking the rays of color from the sun.
Umutlarımı boşa çıkarmayan göl, tüm güzelliğiyle karşımda duruyor. Kıyıda yükselen palmiye ağaçları, sıcak havanın tadını çıkarırken, bir gövdeden çıkardığı yapraklarıyla gölü selamlıyor. Toprağa yapışan çimenler gölün kıyısında güneşten gelen renk ışınlarını alarak, gözüme yeşil ışığı yansıtıyorlar.
When I throw myself into the forest, I think I am traveling through nature. I can see trees, bushes, plants and the earth, which seems to be thirsty for water, watching me. After walking for a while, I lay my body down on a soft, flat and slightly shaded area. I look at the clouds I see through the branches. I let the light wind caress me, cooling my body as I rest.
Gölden uzakşayıp, ormanlık alanlara doğru yöneliyorum. Kendimi ormanın içine attığımda, doğada seyahat ettiğini düşünüyorum. Ağaçların, çalıların, bitkilerin ve suya susamış görünen toprağın beni izlediğini fark edebiliyorum. Bir süre yürüdükten sonra, gözüme kestirdiğim yumuşak düz ve biraz da gölgelik alanda bedenimi yatırıyorum. Dalların arasından gördüğüm bulutlara bakıyorum. Dinlenirken bedenimi serinleten hafif rüzgarın beni okşamasına izin veriyorum.
In the forests I walk through, I always keep my breaks short. Every narrow dirt road I see gets me moving. The pine trees growing next to them, combined with the sky, create a sweet cool air on the road. I see and hear all of you, the bushes that grow at the base of the trees and make noise when you step on them. The most beautiful thing is that I wash my hands and face with the tiny puddles of water that cross my path during my walk. I love the sound of the water and the singing of the birds that are just looking for a way to pass through.
Yürüdüğüm ormanlarda, molalarımı hep kısa tutarım. Gördüğüm her topraklı dar yollar, beni harekete geçiriyor. Yanlarında uzayan çam ağaçları, gökyüzüyle birleşince, yolda tatlı bir serinlik havası esiyor. Ağaç diplerinde oluşan ve üzerine bastıkça ses çıkaran çalılar, hepinizi görüyor ve duyuyorum. En güzeli de, yürüyüş sırasında yolumu kesen minik su birikintileriyle, ellerimi ve yüzümü yıkıyorum. O sırada sadece kendine geçiş için yol arayan suyun sesine ve kuşların ötmesine bayılıyorum.
The last stop on my walks is usually by the seashore. I have to see the blue of the sea shining in the sun, the waves flirting with the stones and the endless horizon meeting the sky. I might even come here just to hear the rhythmic sound of the waves. I don't want to go home without walking barefoot on the pebbly sand on the shore. Finally, I hand over my camping chair and table, which I always take with me, to the wet sand.
Yola çıktığım yürüyüşlerimin son durağımı genelde deniz kıyısında yapıyorum. Denizin güneşte parlayan o maviliğini, dalgaların taşlarla flörtünü ve gökyüzüyle buluşan sonsuz ufku mutlaka görmeliyim. Buraya sadece dalgaların ritmik sesini duyabilmek için bile gelebilirim. Kıyıdaki çakıllı kumda, çıplak ayakla yürümeden evin yolunu tutmak istemem. En sonunda da her zaman yanıma aldığım kamp sandalyem ve masamı ıslak kuma teslim ediyorum.
I am very happy to share with you the peace I have instilled in my body and mind on the paths I have traveled today. Hope to meet you again on other walks, take care of yourself.
Bugün çıktığım rotası belli olmayan yollarda, bedenime ve zihnime aşıladığım huzuru sizlerle paylaşmaktan çok mutluyum. Başka yürüyüşlerde tekrar buluşamak dileğiyle, kendinize iyi bakın.