"There’s no lemon so sour that you can’t make something resembling lemonade." - This Is Us
Hayatımda duyup duyabileceğim en incelikli cümledir kendisi. Alnımın ortasına şak diye dövmesini bile yaptırabilirim. Tabii alnım o kadar geniş değil. Evet tek sorun bu .d
Etkilendiğimiz cümleler muhakkak oluyordur fakat o cümlenin anlamını bizde derin kılan başka şeyler de olabilir diye düşünüyorum. Nasıl bir ruh haliyle okuduğumuz, izlediğimiz bir film veya diziyse o anki sahne, söyleyen kişinin ses tonu, gözdeki yaşın henüz yanağa akmamış halindeki kişinin bakışı… Birçok neden var tabii ki. Benim neden etkilendiğimi ve cümlenin derinliğini merak ediyorsunuzdur herhalde. Lütfen edin çünkü anlatmak istiyorum :)
Görsellerle, karakterlerle, o hüzünlü sahnenin, karakterlerin bakışlarına yansıyışıyla ortaya çıkmış bu sözün elbette hikayesini özetlemeyeceğim. Bazen sadece izlemek gerekir. Artık çatlatmadan da söylemeliyim. İzlenmesi gereken bu dizinin adı “This Is Us”. Diziyi izlemiş olan varsa neden bu kadar abarttığımı anlayacaktır. Aslında bu bir dizi önerisi yazısı değil niye bu şekilde ilerledi bilmiyorum. Cümlenin bende uyandırdığı histen ve anlamının güzelliğinden bahsetmeden önce, dizinin kendisini övmeden ve sizi, onu izlemeniz için teşvik etmeden yapamadım sanırım.
Bu aralar en ihtiyacım olan şey motive. Yaşamaya devam etmemi sağlayacak -ki yaşama nasıl devam edilmez çok iyi biliyorum- güzel cümleler duymak, anlık da olsa istediğim bir şey sanırım. Şanssız biri olarak, başıma gelmesini istemediğim ekşi limonlardan, çok güzel bir limonata yapabileceğim hiç aklıma gelmezdi. Gelmedi bugüne kadar. Farklı bakış açısıyla değerlendirip, o kötü şeylerin güzel versiyonlarını hayal edemedim. Zaten istemediğim bir şey, beni olumsuz etkileyen bir olay nasıl olur da babamın çok seveceği ekşi ama ferah bir limonataya dönüşür? Mümkün mü? Mümkün kılan ben miyim yani? İyi de -en acı bir şey düşünelim- bir ölümü yararlı yapacak ne ola ki? Sarı renk bile gelmez ki bir ölüden! Kaldı ki ferahlatıcılık mı? Bilmiyorum çok mu karamsar ve çok mu düz düşünüyorum ama… Gerçekten bu fikir üzerine düşünmek, en azından çözümünü bulabilirsem, hayatımı birazcık daha kolaylaştıracak gibi görünüyor. İyimser değerlendirmek gerektiğinin farkındayım fakat bunu yapabilecek bir Ezgi değilim ben, diğer evrenlerdeki “ben”lerin aksine.
Bazı şeyleri yaşamaktan çok korkuyorum. Sevdiklerimi gerçekten çok sevdiğimden. Ne yapayım yani babamın veya annemin yerine farklı kültürden birileri gelecek değil ya! Annemin yemeklerini yapacak başka biri mi? Hiç sanmam. Hele bir de o küveze hiç sığmazlar. Haha. Biraz eğlenelim, toprak bizimle eğleniyor ne de olsa.
+Eğlence anlayışın gerçekten bu mu Ezgi? Ölümle dalga geçmek mi?
-Ne yapayım? Bildiğim en ekşi limon ölüm. Bunu aşarsam her şeyi halletmiş sayılmaz mıyım?
+Öyle olsun.
Yenilenmeye, direnmeden yenilenmeye, ter akıtacak kadar çabalamadan güzel zamanlara kavuşma dileği var hep içimde. Başkalaşmış bir ben var. Çok sevdiğim ben. Hep içimde. Limonlarımı, başka şeyleri lezzetlendirecek şekilde kullanmaya başlamalıyım. Çay çok severim mesela. Tabii yaşlı görünmek istemem yani, o limon da orda dursun o kadar da değil :)
Her şeye güzel bakmaya çok hazırım. Pollyanna olmaktan değil, bir gün şu cümleyi kurabilmekten bahsediyorum;
“Üzgünüm, hiç ekşi limonum yok, portakal versem olur mu?”
Günün hangi saati ise günaydın, iyi günler veya iyi akşamlar. Okuması iki dakika süren, en azından bir şeyler yapıyorum hissiyle, limonatamı yudumlarken yazdığım bu deneme türünü okuduğunuz için teşekkür ederim.