Selamlarr. 🙋♀️
Nasılsınız, umarım herkesin keyfi yerindedir. Ben de iyiyim. Bu hafta resmen baharın geldiğini hissettim. Hatta öyle ki hava aniden ısındı ve yazdan kalma bir güne uyandık. Bu hâl bir hafta boyunca devam etti. Sanırım yaz geldi.. Yorganlara elveda diyeceğiz galiba erkenden. 🙆♀️
Tabii bize tekrardan bir sürpriz yapmazsa.
Geçen sene haziranda bile soğukların olduğunu hatırlayınca bu çok normal geliyor kulağa. Baharın gelmesiyle kendini gösteren çeşitli alerjiler yaşayan arkadaşlarıma da acil şifalar dilerim, umarım daha iyi hissedersiniz kendinizi. 🌸
Bu hafta benim için sıradan geçti. Birkaç film seyrettim ve bir dizi bitirdim. Onlarla ilgili başka bir postta uzunca sohbet ederiz. Rutin okumalarım yine devam etti. Takip ettiğim bir Youtube kanalında okuma günlüğü yapan Yağmur'u keyifle izledim. O kadar hoşuma gitti ki. Kendi dünyasındaki mutluluğunu bir deftere yansıtır mı insan? Evet, tıpkı dediğim gibi görünüyordu.
Eskiden ben de yapardım, defterlerimi süsler, renkli çıkartmalar yapıştırırdım. Sonra sade bir tasarıma yöneldim. Okuduğum kitaplara dair düşüncelerimi vakit bulamadığım için ajandama geçiremedim daha. Umarım tekrardan bir şevk gelir de yapabilirim, bekliyorum bakalım. 🙇♀️
Sizin böyle bir defteriniz var mı?
Arada sırada gittiğim bir alışveriş merkezine tekrardan yolum düştü. İçeri girmeden önce yan tarafında bulunan parkta yürüyüş yapmak istedim. Beni kendine çekense çiçek açmış ağaçların o muhteşem görüntüsüydü. Kiraz çiçeklerinden birkaçını fotoğrafladım. Etrafta seçim afişleri olduğu için pek iyi bir kare yakalayamasam da yine de paylaşmak istedim.
Sevgili @damla'nın Yürüyüş Etkinliği olmasaydı ve yazmayanlara psikopat kedi emojisi atmasaydı belki vazgeçerdim bundan. 🤭
Olsun, maksat muhabbet ve bir etkinlikte buluşmak değil mi? ✨️
Kuş sesleri arasında yaptığım yürüyüş iyi hissettirdi. Bugün başka hiçbir şeyle meşgul olmadım, hiçbir şey dinlemedim. Evet sesli kitap da dinlemedim, radyo tiyatrosu da. Herhangi bir şarkı da.
Eskiden filozoflar doğada yürüyüşe çıkar ve zihnine düşüncelerin akmasına izin verirmiş. Hareket hâlindeyken yeni fikirlerin geldiğini ben de gözlemliyorum. Hatta ders çalışırken, herhangi bir şey ezberlerken farkında olmadan bu yöntemi uyguladığımı anlıyorum.
Yurtta kalırken, sınav haftamda elime aldığım fotokopilerle az ilerlemedim koridorlarda. Bir aşağı bir yukarı yürürken daha kolay öğrenirdim. Akılda kalıcılığı da daha fazla olurdu. Dışarıdan deli gibi görünmeyeceğimi bilseydim yanımdaki kitabı o şekilde okumak isterdim. Ama bu mümkün değil.
"Hiçbir zaman yalnız ve yürüyerek yaptığım seyahatlerdeki kadar düşünmedim, var olmadım, yaşamadım, kendim olmadım.
...
Bütün doğaya efendisiymişim gibi hükmediyorum; manzaralar arasında aylak aylak dolaşan yüreğim, çarpmasına vesile olanlarla birleşip özdeşleşiyor, büyüleyici hayallere sarmalıyor kendini, nefis duygularla sarhoş oluyor."
J.J. Rousseau
Sanırım filozoflar yürümeyi, sadece yürüyüş yapmış olmak için değil; düşünme üzerindeki tetikleyici etkisinden dolayı da severdi. Onlar adeta ayaklarıyla düşünürdü. Belki de düşünme, önce fiziksel bir aktiviteydi. Felsefe yapmak içinse oturmaktan ziyade vücudu hareket ettirmek gerekirdi.
Beynin kıvrımlarında dolaşmak, oturduğun yerden yapılabilecek bir şey değil galiba. Agatha Christie'nin ünlü dedektifi Hercule Poirot, gri hücrelerini çalıştırırken de yürüyor muydu yoksa oturuyor muydu? Galiba yanında bu işlere koşturacağı bir yardımcısı mutlaka oluyordu. Bu sayede onların yürüyüşünden faydalanıyordu diyebiliriz. Ama haksızlık etmeyeyim, kendisinin de kimsenin aklına gelmeyecek ipuçları peşinde az koşmadığını söyleyebilirim. 🙆♀️
Bazı yazar ve düşünürler de tamamen sessizliğin kucağına kendini bırakıyor ve kafasındaki sesleri susturuyor. Doğada yürümenin üzerimize olan faydasını hissedebilmek için onun içimize buram buram dolmasına izin vermeliyiz ki doğayı tamamıyla özümseyebilelim.
Bazen ben de böyle hissediyorum. O an hiçbir şey yapmak istemiyor sadece kulak veriyorum, bana fısıldadıklarını duyabilmek için..
-Sonraki Gün-
Konudan konuya geçişim şahane olacak ama bugün canım sütlaç istedi. Sütlü tatlıları seven biri olarak sütlaça asla hayır diyemem. Herkesin stili farklı oluyor. Bazısı nişastalı yapıyor veya nişasta eklemeden yapanlar da var ki ben de onlardan biriyim. Zaten pirincin kendinde varken eklemek tadını değiştiriyor gibi geliyor bana.
Kıvamı yoğun da olmamalı fazla cıvık da. Çok şeker eklenmemeli bence, ayarını tutturmak önemli. Annemin tarifi her zaman güzel oluyor, ne zaman yaparsam yapayım o lezzeti yakalıyorum.
Sütlacı en az benim kadar seven biri daha yanımda olduğu için şanslıyım. Yoksa böyle bir tatla buluştuğu için ona mı ballı demeliyim bilemedim. 🙆♀️
Akşam çaylar demlendi, Netflix'ten uzun süredir izlemek için doğru zamanı beklediğimiz Kar Kardeşliği filmi açıldı. Fragmanını gördüğümden beri hep aklımdaydı fakat biraz uzun ve hayli dramatik olduğu için hep erteliyordum. Siz izlediniz mi?
Gerçekten yaşanmış hayatları uzaktan seyretmek kolay değil. Biz ekran başında hafifletilerek gösterilenlere dayanmakta güçlük çekiyorsak onların neler yaşadığını düşünmek veya düşündüğümüzü sanmak ne kadar basitçe geliyor kulağa.
Düşünce egzersizleriyle geçen bir yürüyüşün ardından daha zinde hissediyorum kendimi ve de ruhumu. Ara ara çıkmak ve devam ettirmek iyi gelecek bana da.
Umarım sizi sıkmamışımdır, beni dinlediğiniz için çok teşekkür ederim. Yeni bir yazıda görüşmek üzere, kendinize iyi bakın. 💐