Herkese selamlarr. 🙋♀️
Nasılsınız, iyi misiniz? Uzun sayılabilecek bir tatile giriyoruz. Bolca dinlenir ve keyifli zamanlar geçiririz umarım hepimiz. 🥳
Ben de iyiyim, son postumda söylediğim filmi ve benzerini izledim. Sizlere de bahsetmek için geldim yine. Hem bu tarz içeriklerin sayfamda bulunması da mutlu ediyor beni.
Orijinal ismi Society of the Snow olan ve dilimize Kar Kardeşliği olarak çevrilen 2023 yapımı bir İspanyol filmi. Oscar Ödülü için İspanya'nın da resmi adayı seçilmiş.
7.8 IMDb puanına sahip olan bu 2 buçuk saatlik filme başlamak kolay olmadı benim için.
Netflix'te yayınlanınca fragmanına baktığımda, hayli dramatik sahnelerin bizi beklediğini gördüm. Hemen izleyemedim, filmin beni kendine çekmesini istedim. Birkaç gün önce o gücü bulabildim, artık hazırdım. Normalde bu uzunluktaki filmler biraz sıkıcı olabiliyor ama bu hiç öyle değildi. Zaman ne çabuk aktı anlamıyorsunuz bile. Gerçek bir yaşam öyküsü olduğunun bilincinde olmak ve onların yaşadıklarını içselleştirmek kolay değildi yine de..
Konusundan bahsederken spoiler olmaması mümkün değil. Zaten film bu şekilde duyuruluyor. Tamamen gerçek olaylara dayandığı için de neyle karşı karşıya olacağınızı az çok tahmin ediyorsunuz. Ben tabii ki hislerimi ve bana düşündürdüklerini de paylaşmak istiyorum sizinle.
13 Ekim 1972 Cuma günü, Uruguay'ın Montevideo şehrindeki Stella Maris Koleji'nin Old Christians isimli ragbi takımı, And Dağları üzerinden geçen bir uçuşla Şili'nin Santiago şehrinde yapacakları maça gidiyordur.
45 kişiyi taşıyan bu uçak And Dağları'na çarpıp düşmüş, hayatta kalan 16 kişi ancak 23 Aralık 1972 günü, kazanın üzerinden tam 72 gün geçtikten sonra kurtarılabilmiştir.
Uçak ilk çarptığında, kanatlarıyla birlikte arka kısmı kopuyor. Gövdesi ise kar üzerinde kayarak ilerledikten sonra uzak bir noktada duruyor. 45 yolcudan sadece 12'si o an hayatını kaybediyor. Geri kalanı ise yaralı da olsa yaşıyor. Kazanın şokunu kısa sürede atlatan iki tıp öğrencisi, bulabildikleri malzemelerle yardımcı oluyor arkadaşlarına.
Filmdeki kaza sahnesi beni derinden etkiledi. Yönetmen J.A. Bayona özellikle orada çok iyi iş çıkarmış.
Arka koltukta oturan en yakın arkadaşları bir anda kopup meçhule doğru giderken yaşanan dehşet, gerçek gibi yansıtılmıştı. Maçlarını izlemek için gelen annelerini, babalarını, kardeşlerini ve arkadaşlarını kaybeden gencecik çocuklar o an kim bilir neler yaşamıştı. :(
Kendilerine geldikten sonra buldukları valizleri açarak içlerindeki kalın giysileri giyiyorlar. Yiyecek ve içecek olarak ellerine geçirdiklerini ise bir çırpıda tüketiyorlar. Nasılsa burada çok kalmayacaklardır. Kısa süre sonra buradan gideceklerdir.
Kurtarma helikopterlerinin havada süzüldüğünü görünce üzüntü ve keder yerini sevince ve coşkuya bırakır. Bugün veya en geç yarın onları bulup bu ortamdan uzaklaştıracaktır. Fakat öyle olmadı. Karla kaplı zirvelerde bembeyaz olan uçak gövdesi fark edilmemişti. On iki gün sonra ise tamamen öldüklerine hükmedip aramalar durdurulmuştu. Bunu nereden mi öğrendiler? Buldukları radyodan..
"Hey çocuklar, iyi haberler var. Aramaları durdurmuşlar." diye seslenen arkadaşına kızgın gözlerle bakan çocuklar "Bunun neresi iyi haber?" diyerek şaşkınlıklarını dile getirirler. Hayal kırıklığına uğramışlardır. Haberi veren kişi "İyi haber çünkü buradan kurtulmak bize kaldı." deyince cesaretine hayran kalıp yeniden umut etmeye başladılar.
Kar Kardeşliği Filmi
Hayatta kalan ve bulunma ihtimali olmayan yolcular artık işlerine yarayacak şeyleri etraflarından toplamaya başlar. 24 yaşındaki Adolfo, pilot kabinindeki güneş siperliklerinden yararlanarak birkaç güneş gözlüğü yapar. Dağcı gözlüğü ve ekipmanları olmasa da iş görür.
Yiyeceklerini de daha dikkatli tüketmeye çalışırlar. Bavullardan çıkan çikolata, sigara, şarap ve abur cuburları aralarında dikkatlice bölüşürler. İdareli olmaktan başka çareleri de yoktur. Arkadaşlardan biri karı eritip su elde etmenin bir yolunu bulur.
Fakat ne kadar dikkat etseler de yiyecekleri tükenir. O zaman ayakkabılarındaki deriler dahil uçağın kalıntılarında gıda olabilecek her şeyi arayıp tatmaya başlarlar. Açlık günden güne kendini gösterir. Bazıları bu nedenle sabaha çıkamaz. Kimi de çığ altında can verir.
Karla kaplı dağlık arazide ne bir bitki örtüsü vardır ne de herhangi bir hayvan. Hayatta kalabilmek için, arkadaşlarının cesetlerini yeme fikrini dile getirirler. Bu, kolay alınmış bir karar değildir, ölenlerin çoğu hem sınıf arkadaşları hem de yakın dostlarıdır.
-Ne yiyeceğiz?
-Ölüleri mi? Bize ölüleri yedirmek istiyor.
-Nando: Evet doğru, cesetleri yiyeceğiz bunu yapmak zorundayız.
-Roberto: Nando haklı, ölmemek için bir şeyler yemeliyiz.
-Bunu yapamam, iğrenç bir şey.
-Roberto: Ruh diye bir şey varsa eğer öldüğümüzde bedenimizden çıkıyor, bedenimiz sadece bir kabuk
-Antonio: Bu sonun başlangıcı
-Roberto: Dışarıda yatan şeyler sadece birer et parçaları, yiyecek.
-Ben yapamam ölmeyi yeğlerim, ben tanrıya inanıyorum böyle bir şeyi yaparsam kıyamet günü ona bunun hesabını veremem
-Bizi buraya O düşürdü
-Olabilir. Sınamak için, ne yapacağımızı görmek için, uygar olup olmadığımızı görmek için.
-Tanrı her zaman mantığımızın ve kalbimizin sesini dinlememizi ister, yaşamamızı da
-Her şeye rağmen mi?
-Hayır, yaşamak için masumları öldüremeyiz.
-Peki bizim masumiyetimiz ne olacak? İnsan eti yiyip masum kalabilecek miyiz?
-Yapamam, yapabileceğimi sanmıyorum, ailelerimizin yanına nasıl döneriz?
-En azından sağ döneceksiniz. Bunu yeğleyeceklerinden eminim..
Yaşamak İçin Filmi
Bu sahneyi tümden not aldım. Çok etkileyiciydi. Sizinle de paylaşmak istedim.
Sonuç olarak yemek veya yememek için ortak bir karara varamadılar, bu konuda yalnız olduklarını, dua etmekten başka çareleri olmadığını söylediler.
'İstemeyen yemesin' dediler ama aralarındaki en dirençli olan kişi bile ileride pes edip mahkum olacaktı arkadaşlarının etine..
Ne yaptık ki tanrı bizden ölmüş arkadaşlarımızın etini yememizi istiyor?
-Onlar ne yaparlardı?
-Roberto: Ölürsem ve cesedim yaşamanıza yardımcı olacaksa onu kullanmanızı isterdim.
Ölürsem ve siz de beni yemezseniz, hortlar gelirim ve hepinizden bunun hesabını sorarım. 🙆♀️ (Arkadaşları güler)
Yaşamak İçin Filmi
O an ellerini uzatıp üst üste koyarlar ve yemin ederler, kim ölürse ölsün cesetler yenecek diye..
Filmin en yaralayıcı kısmı burasıydı bence. Çaresizlik ve dayanışma bir arada. Utanç ve mecburiyet de öyle..
İzlerken bu sahnede, kendinizi onların yerine koyuyorsunuz istemeseniz bile. Bir yanda soğuk bir yanda açlık. Bir yanda da dostlarının etini yeme düşüncesi.. Kimse bu durumlarla sınanmaz umarım. 🙇♀️
Biz bu bilgileri basılan kitaplar sayesinde öğreniyoruz. Kurtarılmalarından iki yıl sonra yazılan Alive: The Story of the Andes Survivors, sağ kalanlarla ve aileleriyle röportaj yapan Piers Paul Read tarafından yayımlanmıştır. Kar Kardeşliği filmi, bu basımı kaynak olarak kullanmış.
Ses getiren kitap birçok dile çevrilmiş milyonlarca kişi tarafından okunmuş. Ben de okumak isterdim. 🥹
Kitabın yazılış amacı, çıkan dedikodulara ve yanlış bilgilere son vermekmiş. Döndükten sonra dağda yaşadıklarını ilk ağızdan anlatmak ve doğru anlaşılmasını sağlamak amaçlanmış.
Çünkü dağda arkadaşlarının cesetlerinden kalanların fotoğrafını çeken bazı gazeteciler, sansasyon yaratmak için ilgi çekici başlıklar atarak bunu yaymışlar. Onların çektiği zorluklardan ve yaşanılanlardan bîhaber olan halk da ileri geri konuşunca, bunu doğru şekilde anlatmak elzem bir hâle gelmiş.
Kitap ölen dostları ile onları sevgi ve anlayışla kucaklayan ailelerine adanmış.
Kurtulmalarından otuz dört yıl sonra 2006'da Nando Parrado, Vince Rause ile birlikte Miracle in the Andes: 72 Days on the Mountain and My Long Trek Home adlı kitabını yayımladı. Bu kitaptaki anlatılanlar da Alive (Yaşamak İçin) filmine uyarlandı.
1993 yapımı olan, 7.1 IMDb puanlı bu 2 saatlik filmi de birkaç gün sonra seyrettim. Başrol oyuncusu Ethan Hawke, Nando rolündedir. Kendi kitabından uyarlandığı için mi bilmem, filmde daha çok o karakter ön plandaydı.
Buradaki oyunculuklar biraz zayıftı. O duyguyu tam olarak veremiyordu bana göre. İnsanlar günler ve aylar geçmesine rağmen berbere gitmiş gibiydi. Sakalları ve saçları hiç uzamıyordu. Üstleri başları da bakımlıydı.
Eğer Kar Kardeşliği'ni ilk olarak izlememiş olsaydım bu kadar etkilenebilir miydim emin değilim. Orada insanların perişanlıkları, saç-baş dağınık hâlleri, dişleriyle ciltlerinin ve kıyafetlerinin kirliliği tam olarak olması gerektiği gibiydi. Ruh hâllerinden anlayabiliyordunuz, gerçekten And Dağları'nda 72 gün geçirmiş gibilerdi.
Bir de hayatını kaybedenlerin isimleri ve yaşları ekranda beliriyordu anında. Bu da onları bir anlığına da olsa daha yakından hissetmenizi sağlıyordu.
Her şeye rağmen bir mucizeyle kurtuldular. Umarım bir gün izlersiniz, kendiniz şahit olursunuz o sahneye. Belki de aramızdan daha önce seyredenler vardır, beğendiniz mi?
Dinlediğiniz için çok teşekkür ederim, kendinize iyi bakın. ✨️💐
-Roberto: İkimiz de öleceğiz biliyorsun değil mi?
-Nando: Ölürsek bile yürüyerek öleceğiz.
Yaşamak İçin Filmi