Nihayet kavuştuk. Ne zamandır yazmak istiyordum. Ekim ayı ayrı bir huzur ve canlılık getirdi bana. Sizde durumlar nasıl? Umarım işler yolundadır ve sağlığınız da iyidir. Selam bu arada. 🙋♀️
Hemen hemen büyük bir çoğunluk eylülü sever, ona şiirler yazar ve romantik bir şekilde karşılar onu. Belki de kavurucu sıcaklardan sonra içlerine bir nebze ferahlık verdiği içindir, bilinmez. Benim için de güzel ve serin havaların başlangıcı olduğu için severim kendisini.
Çeşitli tatil planlarımı da genelde o aya denk getiririm, özellikle bol gezmeli ve yürümeli olanlarını. Sıcaktan bunalmışken yapmayı pek sevmem çünkü.
Fakat benim için en özel aylardan biri Ekim'dir. Kesme işaretiyle ayırmamam gerekiyor bunu biliyorum, umarım aramızda Türkçe derslerine giren herhangi bir öğretmen yoktur. 🙆♀️
Neyse önemli de değil bu çünkü benim için özel olduğundan bunu bu şekilde belirtiyorum. Sonuçta makale veya tez yazmıyoruz değil mi?
Fonda sonbahar duygusuna yakıştığını düşündüğüm bir müzik çalıyor. Dilerseniz size de eşlik edebilir. Buraya ekliyorum hemen. 🎶🍂🍁
Ekim 1'de yeni bir diziye başladım ve bu satırları yazmadan önce iki bölüm daha baktım. İçim kıpır kıpır o yüzden. Birkaç aydır Young Sheldon izliyordum. O, eylülün son gecesi bitti ve ben büyük bir boşluğa düştüm. Ne yapacaktım bundan sonra? Onu öyle sevmiştim ki. 🙇♀️
Stressiz, entrikasız, tamamen sığınılacak güvenli bir limandı.. Konfor alanım olarak kalacak benim için. Ne zaman ihtiyaç duysam onların evinde bulacağım kendimi kesinlikle. Ondan başka bir yazımda doya doya bahsetmek isterim. ☕️
İşte böyle bir boşluk anında başladım Gilmore Girls'e. Aslında ilk bölümünü geçen sene izlemiş pek içine girememiştim hikâyenin. Devamını getirmemiştim o yüzden. Fakat tam sonbahar havasını yansıttığını düşündüğüm için yeniden bir şans vermek istedim. Şartlar müsaitti çünkü ve bu kez hoşuma gitti. O eski dönem, o renkler, kıyafetler, espriler güzelmiş bayağı.
İnanabiliyor musunuz bu dizinin ilk bölümünün üzerinden tam 24 yıl geçmiş, yirmi dört yıl. 🤷♀️
Kulağa inanılmaz geldiğinin farkındayım, geç kalmışım bakmak için hem de epey. Dizideki karakterleri oradaki yaşlarıyla hatırlamak istediğim için bu yaş mevzusunu hızla geçiyorum. Dedim ya Sheldon'ın eksikliği anca onun dönemine yakın bir şeyle kapatılabilirdi, iyi ki yeniden denemişim.
Dizinin küçük bir yerde geçmesi, herkesin birbirini tanıması, sıcak bir mahalle ortamını görmek çok hoşuma gitti. Daha başındayım o yüzden bu dizi bitene dek ara ara güncelleme postları yazıp neler hissettiğimi yazacağım. Şimdilik dokuzuncu bölümdeyim, yedi sezonluk uzun bir maraton bu.
İçinde anne kız ilişkisi olduğu için de kendine çekti. Hem de bir değil iki anne kız var. Unutamayacağım bir sahnesi vardı, o anda kağıt bulamayarak yemeğimin yanındaki peçeteye hızlıca not almıştım. Şöyle diyordu Lorelai'ın annesi Emily: "Birbirimize sandığımızdan daha çok benziyoruz değil mi?"
Bu belki basit bir cümleydi ama Aşk-ı Memnu tutkunları için çok şey ifade ediyordu. Firdevs Hanım'ın kızı Bihter'e ayna karşısında söylediği sözlerdi, anlamı ikisinin de aynıydı. 'Sen benim kızımsın..'
Duyunca o diziye ve onu izlediğim zamanlara ışınlanmıştım adeta. Bize izlediğimiz bir şeyi sevdiren sadece gördüğümüz değil, hissettiğimiz de aynı zamanda. Çünkü biz bir filmin ya da dizinin seyredildiği zamanları, bize hissettirdiği anları özlüyoruz. Hayatımızda yaşadıklarımızı onlarla özdeşleştiriyor belki de içselleştiriyoruz. Karakterlerin hüzünlerini ve sevinçlerini paylaşıyoruz. Yıllar yıllar sonra o hatırımıza geldiğinde, yine o tanıdık duyguyu hissediyoruz. Bu çok hoşuma gidiyor işte.
Peçetemin üstünde başka bir replik daha var. İkinci bölümde küçük kızlara bale dersi veren kadın, çocukların kafalarının üzerine kocaman bir kitap koyar ve dik bir şekilde yürümelerini ister. "Başınızdaki Harry Potter'ın yeni kitabı. Eğer düşürürseniz Harry ölür ve seri biter. O kitaba dikkat edin ve düzgün yürüyün." der.
Benim için ilgili olan tarafı tabii ki Harry Potter olması. 😌
Herhangi bir yerde sevdiğim bir şeylerin adının geçmesi ve bunu fark etmem çok hoşuma gidiyor. Kitap okurken de başka kitaplardan bahsedildiğinde, hele ki daha önceden okuduğum bir eserse çok mutlu oluyor ve kenarına hemen not düşüyorum 'bunu okudum' diye. Kısaca sevip sevmediğimi de ekliyorum yanına. Veya 'kütüphânemde var ama henüz okumadım' yahut 'ismini duymadım, not alıyorum' şeklinde.
Sevdiğimiz şeylerin, sevebileceğimiz diğer şeylere ulaştırması harika. İyi bir arkadaşımızın bizi iyi insanlarla tanıştırması gibi tıpkı.
Eskiden Netflix'te yapımların isimlerinin yanında yüzdelik eşleşmeler çıkardı. Bu daha önce izleyip beğendim veya beğenmedim butonuna tıkladığınız için bir algoritmaydı. Yüzde 99 doğruydu tahminleri. Genelde %80 ve üzeri eşleşmeleri izleyip de pişman olduğum çıkmamıştır.
Bir keresinde, konusu ve ismi dikkatimi çeken bir film gördüm. Tam benim ilgi alanım olmasına rağmen %65 eşleşmeyi görünce yanılmış olmalı deyip baktım ama yanılan ben oldum. Nasıl bu kadar haklı olabilirdi diye şaşırmıştım ama şimdi o özellik yok. Keşke tekrar gelse.
Bazen o rahatlığı arıyor insan öyle değil mi? Seni senden iyi bilen biri, senin için seçim yapsın istemez misin? İyi bir şarkı önersin ve dinlediğimde 'işte bu' diyeyim. Benim damak tadıma uygun bir yiyeceği tattığında, sen de seversin desin ve gerçekten çok lezzetli bir yemek tatmış olayım ben de. Bir film veya diziyi senden önce seyretmiş ve sana önermişse, zevkini biliyorsa gözün kapalı bakmaz mısın sen de?
Ben öyleyim mesela. Kolaycılıkla karıştırılmasın lütfen, bu önermeler karşılıklı olduğunda mutlu oluyorum ben. O yüzden sevdiğim bir şeyi buradaki günlüğümde anlatmak ve okuyan arkadaşlarımla paylaşmak hoşuma gidiyor. Tek bir kişiye bile faydası olsa yeterli benim için.
Sevdiği şeyleri herkesten saklayanlardan değil de sevdikleriyle paylaşanlardan olmamız dileğiyle. Hoşça kalın. 💐