Herkese selamlar. 🙋♀️
Nasılsınız, umarım herkes iyi hissediyordur kendini. Ben de iyiyim. Bugün 19 Ağustos, yine özel bir gün. Türk Hive Power Up Günü'müz. 🎉
Her ay az-çok demeden power up yaparak hesaplarımızı ve dolayısıyla topluluğumuzu da güçlendirmeye çalışıyoruz. Şimdiye dek bu etkinliğe emek veren, sponsor olan ve katkıda bulunan herkese teşekkür ediyorum. 🙏
Bir müddettir yazmaya ara vermiştim. İki aydır da bu etkinliğe katılamıyordum hâliyle. Son günlerde yeniden dönme isteğini kendimde buldum ve bir şeyler anlatmanın bana iyi geldiğini hatırladım.
Bu ayki etkinliğe sembolik bir miktarla da olsa (10 HP) katılmak ve destek olmak istedim. Daha fazla post paylaştığım ve daha fazla desteklediğim günler de gelir umarım. Kafamdaki hedefime yavaş adımlarla da olsa yaklaştığımı görünce mutlu oluyorum yine de.
Aynı zamanda her gün power up yapma ve bu sayede badge kazanma hedefini, bana bir oyun gibi geldiği için sürdürüyorum. Tüm Hive'lar bitene dek devam etmek isterim. ✌🏻
Az önce masaya geçtim yine ve bu kez Türk kahvesi yaptım kendime. Yeni fincanımı ilk defa kullanmak istedim. ☕️
Eski fincanları ve antika şeyleri sevdiğimi bilen bir sevdiğimin hediyesiydi. Bazen karşınıza sizi sizden iyi tanıyan biri çıkar ve o ana dek olan bütün hayal kırıklıklarınızı ve sizi iyileştirir. Değer görmek ve değerli olduğunu hissettirmek ne güzel şey.
Herkesin bu duyguyu tatmasını isterim. O sevgiye sahip çıkmasını da. Ömür denilen, andan ibaret aslında. O ânı nelerle değerlendirdiğimiz veya hebâ ettiğimiz bizim elimizde. Bir insanın kalbini kırmak ve ondaki geçmeyen yarayı tetiklemek kurulan bir cümleye bakar. Yaralayan değil, sarıp iyileştiren olmak nasip olsun hepimize.. 💕
Uzun zamandır yapmadığım bir şey geçti aklımdan ve kahvemi içtikten sonra fincanı ters çevirip falcılık oynamaya kalktım kendi kendime. Ama içini biraz sulu bıraktığım için galiba, çevirirken masaya döküldü biraz. Neyse, diyerek devam ettim. Biraz zaman geçtikten sonra açıp baktığımda çok şaşırdım. Tüm telveler tabağa süzülmüş, fincan tertemizdi. Sadece upuzun bir yolu andıran silik bir açıklık vardı. Bundan ne anlamam gerek bilmiyorum ama kendimce yorumladım: Tertemiz sayfada yeni bir yol, çok açık değil mi. 🙆♀️
Ne zaman dinlendirici bir şeyler okumak istesem kütüphânemin o rafına gidiyorum. İçinde Sait Faik'ten öykülerin bulunduğu raf. Daha önce de bahsetmiştim, o kadar bizden hayatları anlatıyor ki sakin ve dingin havası beni dinlendiriyor. Yanımızdan gelip geçen insanların hayatına dokunduruyor. Bana şöyle bir duygu geliyor, sanki uydurulan bir hikâye okuyor gibi değiliz de onun gözünün gördüğü şeyleri biz de görüyoruz gibi. Normalde değişik, fantastik veya etkileyici öyküleri okumayı severim. Az sayfada çok şey anlatan, tercihen de yabancı yazarlara ait hikâyeleri. Çünkü ilgi çekici oluyor ve bu zamana dek içlerinde beni yanıltan pek çıkmadı diyebilirim. Ya hikâyesi vurucu olur yahut da anlatım tarzı. Yerli yazarlarımızda bunu görmek çok nadir oluyor. Fakat Sait Faik Abasıyanık, diğer yazarlardan ayrı bir yerde benim için.
Umarım ne demek istediğimi anlatabilmişimdir. Daha önce onu okuyanlarımız varsa aramızda, aynı fikirde olabiliriz diye düşünüyorum.
Işık denilen şey karanlıktan değil, karanlık ışıktan ötürüdür. Halbuki bu semtin insanları öyle düşünmezlerdi. Karanlık mevcut olduğu için ışığa ihtiyaç vardı. Dünya yaratıldığı zaman her taraf karanlık, yani geceydi. Her zaman, kavuşacakları bir ışık, kurtulacakları bir karanlık vardı. Onlar, dünyanın apaydınlık kesilebileceğini sanki biliyorlardı. (sf 12)
Yalnız Sarnıç kitabında toplanan öyküler bana farklı geldi. 16 ayrı bölümde 16 hayatı okurken yazarın gözlerinden izleyemedim. Burgazada'da onun karşısına çıkan gerçek kişiler değil de tamamen hayali ve kurgu karakterlerdi bu kez. Adadan da bahsetmiyordu hem.
Bu tarzı seven kişilerin hoşuna gidecektir mutlaka. Kötü veya olumsuz bir şey değil kast ettiğim, sadece lezzeti farklıydı.
Her gün ikişer bölüm okuyarak yaklaşık bir haftada bitirdim. En sonda yer alan ressam Agop Arad'ın "Kardeşim Sait Faik" isimli anısı çok hoşuma gitti. Genelde her kitabının sonunda sevdiği bir dostunun ağzından onu okuyoruz. Bu çok ince bir düşünce. İş Kültür Yayınlarını tebrik ediyorum. "Küçük insanların hayatını, mutluluklarını ve dertlerini" yazan arkadaşıyla ilgili bir hatırayı şöyle anlatıyor:
Sait, "Arad, 'Sarnıç' kitabımı resimler misin?" dedi. Böyle büyük bir hikâyecinin kitabını resimlemem bana ne şerefti. Nihayet Sarnıç basıldı, 1000 adet, fiyatı 25 kuruş. İnanır mısınız, 150-200 tane satabildi. Yirmi senede tükenmedi.
Ben her arkadaşa asılır, "Alın Sait Faik'i okuyun, iyi insan olursunuz." demişimdir. (sf 122)
Agop Arad'ın Çığır Kitabevi için 1939'da çizdiği kapak resmini de buraya ekliyorum. Keşke bu kapakla basılsaydı, şimdikinden daha iyi ve anlamlı olurmuştu.
Ayrıca o zamanlarda bahsettiği gibi yirmi yılda tükenmeyen kitap şu an bolca basılıp okunuyor çok şükür. Elimdeki 2022 yılında çıkan, toplamda 54. baskısıymış.
Sait Faik'in tüm külliyatını edinip okumak istiyorum. Vasiyeti gereğince kitap teliflerinden elde edilen tüm gelirin Darüşşafaka'ya kalması da çok anlamlı. Ölümünün ardından ölmeyecek hayırlar bırakması ve insan yetiştirmeye devam etmesi çok değerli..
Otobüsün camına kafasını dayadı. Yine hayal etti. Hayal etmek kadar güzel şey yoktu. İnsanı yapan eden hayal etmekti. (sf 96)
Okuyan arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Kendinize iyi bakın. 💐
Siz Sait Faik Abasıyanık'tan bir şeyler okudunuz mu, en sevdiğiniz öyküsü neydi?