-EN
Hello everyone! How are you? I'm great. I make myself some bitter coffee, put an Ava Max song on repeat from my setlist, and sit in front of my computer. These days I'm obsessed with old photos on my computer. I want to share them as soon as possible and write new things. I don't know why I don't want to accumulate work anymore. I think people get used to this situation when they focus on working all the time. I always want to consume something and come to the end. Am I insatiable or what?
Speaking of old times, let's go back to the summer months. I want to write something about a few photos from the summer. It cannot be said that I go to Giresun every year. However, I go to Giresun every two or three years. It's not because I miss my relatives. Because I was bored in Istanbul. This is an important detail for me. Lol.
Giresun is not a city that resembles metropolitan life. Not even at all. First of all, the distance between districts is long. More precisely, the types of transportation are very limited. There is no metro or train. There is no metrobus. The number of buses may be few or even non-existent. Because I don't remember getting on the bus. There are small shuttles between districts. Still a sweet place. There are also crowded spots. For example, Gazi Street in the picture is one of those crowded places. There were Yves Rocher and Flormar on this street. This is one of the indicators of development for me 😀.
There is a place like a square at the end of this street. There was this monument in the square. I don't know if it can exactly be called a monument, but it is something important for the cultural heritage of the city. The statue depicts Topal Osman and his comrades, who played an important role in the War of Independence.
I stayed in one of the districts of Giresun, far from the center. It is a less developed district than the centre. It has no central point. But it still has its good points. It's even a more beautiful place in the evenings. Quiet and peaceful. Being a district on the coastline is another beautiful point. Breathing sea air is good for you.
We actually left home to go for a walk. But when we saw a cafe open at that hour, we wanted to enter. The prices were half of the prices in Istanbul. This influenced me and I ordered immediately. My first order was a small pizza. The price of this pizza is only 80 lira.
My father is not as much of a pizza lover as we are. So he placed a different order. It was also 60 lira. I think the prices are very reasonable for the food. In Istanbul, even a simple toast is sold for prices around 100-120 lira. Of course, prices increase depending on the district you go to.
After the meal, I also ordered a coffee. Of course I order Americano. Frankly, I never thought I'd get a good coffee. It is quite difficult to drink a medium-sized Americano for a price of 50 lira these days. But the coffee that came was really delicious. My prejudice misled me this time. It was one of the best Americanos I've ever had.
My cousin ordered a chocolate cake. This is actually a very popular dessert. Whatever cafe you go to, there is a dessert called "Devil's Cake". Although there are some minor differences, they are generally similar and have an intense chocolate taste. It is usually sprinkled with cocoa. This cake was also 85 lira. I recently ate the same cake in Istanbul for 150 lira. There was no difference.
It was 1.30 a.m. when I returned home. Of course, I would end a beautiful evening with my classic filter photo. When my hair was blond, my ex-boyfriend used to call me "chick", that came to my mind all of a sudden. It is very normal that he, like everyone else, is history. Anyway, I won't think about it now and will end my post. Take care until we meet next time. Goodbye!
-All photographs are my own, unless otherwise stated.
-TR
Herkese selamsssssssssss! Nasılsınız? Ben harikayım. Kendime acı bir kahve yaptım, setlistimden bir Ava Max şarkısını tekrara aldım ve bilgisayarımın başındayım. Bu aralar kafayı bilgisayarımdaki eski fotoğraflara taktım. Onları da bir an önce paylaşıp yeni şeyler yazmak istiyorum. Neden bilmiyorum artık iş biriktirmek istemiyorum. İnsan sürekli çalışmaya odaklanınca alışıyor sanırım bu duruma. Sürekli bir şeyleri tüketeyim de sona geleyim istiyorum. Doyumsuz muyum, ne?
Eskilerden bahsetmişken yaz aylarına geri gidelim. Yazdan kalan birkaç fotoğrafla ilgili bir şeyler yazmak istiyorum. Her sene Giresun’a gittiğim söylenemez. Ancak iki üç senede bir Giresun’a gidiyorum. Akrabalarımı özlediğim için değil. İstanbul’da sıkıldığım için. Bu benim için önemli bir detay. Lol.
Giresun pek de metropol hayatını andıran bir şehir değil. Hatta hiç değil. Bir kere ilçeler arası mesafe fazla. Daha doğrusu ulaşım çeşitleri çok sınırlı. Metro ya da tren yok. Metrobüs yok. Otobüs sayısı az belki de yok. Çünkü otobüse bindiğimi hatırlamıyorum. İlçeler arası küçük servis araçları var. Yine de tatlı bir yer. Kalabalık noktaları da var. Mesela resimdeki Gazi Caddesi o kalabalık yerlerden biri. Bu caddede Yves Rocher ve Flormar vardı. Bu benim için gelişmişlik göstergelerinden biri 😀.
Bu caddenin sonunda meydan gibi bir yer var. Meydanda ise bu anıt vardı. Tam olarak anıt denebilir mi bilmiyorum ama şehrin kültürel mirası adına önemli bir şey. Heykelde Kurtuluş Savaşı’nda önemli rol oynamış Topal Osman ve silah arkadaşları var.
Ben Giresun’un merkeze uzak ilçelerinden birinde kaldım. Merkeze göre daha az gelişmiş bir ilçe. Merkezi hiçbir noktası yok. Ama yine de güzel yanları var. Hatta akşamları daha güzel bir yer. Sessiz ve huzur verici. Kıyı şeridinde bir kent olması da ayrı bir güzel nokta. Deniz havası solumak insana iyi geliyor.
Aslında yürüyüş yapmak için evden ayrılmıştık. Ama o saatte açık bir cafe görünce girmek istedik. Fiyatlar İstanbul’daki fiyatların yarısı kadardı. Bu beni influence etti ve hemen sipariş verdim. İlk siparişim küçük boy bir pizzaydı. Bu pizzanın fiyatı sadece 80 lira.
Babam bizim kadar pizza sever biri değil. Bu yüzden o farklı bir sipariş verdi. Onunki de 60 liraydı. Bence yemek için gayet uygun fiyatlar. İstanbul’da basit bir tost bile 100-120 lira gibi fiyatlarla satışa sunuluyor. Gittiğiniz semte göre fiyatlar daha da artıyor tabii ki.
Yemekten sonra bir de kahve siparişi verdim. Tabii ki siparişim Americano. Açıkçası hiç güzel bir kahve geleceğini düşünmemiştim. 50 lira gibi bir fiyata orta boy Americano içmek bu devirde oldukça zor. Ama gelen kahve gerçekten çok lezzetliydi. Ön yargım bu sefer beni yanılttı. Şu ana kadar içtiğim en güzel Americanolardan biriydi.
Kuzenim ise çikolatalı bir pasta sipariş etti. Bu çok popüler bir tatlı aslında. Hangi cafeye gitseniz “Devil’s Cake” adında bir tatlı oluyor. Bazı ufak farklılıklar olsa da geneli birbirine benzer ve yoğun bir çikolata tadı oluyor. Üzerine de genelde kakao serpilir. Bu pasta da 85 liraydı. Geçenlerde aynı pastayı İstanbul’da 150 liraya yedim. Hiçbir fark yoktu.
Eve döndüğümde saat gece 1.30’du. Güzel bir akşamı tabii ki klasik filtreli fotoğrafım ile sonlandıracaktım. Saçlarım sarıyken eski sevgilim bana civcivim derdi o geldi aklıma durup dururken. Herkes gibi onun da tarih olması çok normal. Neyse şimdi bunu düşünmeyeceğim ve postumu sonlandıracağım. Bir sonraki görüşmemize kadar kendinize iyi bakın. Hoşça Kalın!
-Tüm fotoğraflar bana aittir.